Her Iğdır'a gittiğimde Iğdır Sanat Evi'nde (Kahve Söz) düzenlenen panel veya forumlara mutlaka katılır ve burada ufuk açıcı birtakım şeyler öğrenmeye çalışırım.

Yine bu sefer de aynı şeyi yaparak gittiğim söz konusu toplantıda yerimi alıp davet edilen fikir adamı ilahiyatçıyı dinlemeye başladım.

Bu defaki konuşmacı Iğdır Üniversitesi'nden Öğretim Üyesi Profesör Dr. Hasan Ocak'dı.

Hoca konuşmalarının tamamını ne şiş yansın ne kebap düşüncesi üzerine kurgulamıştı.

Her kesime mavi boncuk dağıtıyordu. Ortada Hüseyinî duruştan eser yoktu.

Doğrusu Kerbela da yoktu.

Eğer konu Hüseyinî duruşsa insan Hz. Hüseyin'in duruşundan, görüşünden ve ekolünden bahsetmez mi?

Hayır öyle olmadı.

Hoca, günü kurtarmaya ve kimsenin kalbini kırmamaya çalıştı.

Bir felsefe bölümü hocasının böylesine mühim bir konuyu üstükörü geçiştirerek suya sabuna dokunmadan anlatması onaylanacak bir husus değildir.

Dinleyiciler bekledi ki, konuşmacı asıl konuya değinsin.

Ama hayır bu mümkü değildi.

Olay anlatıldı ama olayın gerçek felsefesi unutuldu. Konu döndü, dolaştı, tarihî bir vakanüvise bağlandı. Deyim yerindeyse baştan sona her kesime göz kırpma gibi bir anlayış sergilendi.

Esasen bu "Hüseyinî Duruş" adı bile bize göre uygun bir başlık değildi.

Çünkü "İslamî Duruş" adı dururken, Hüseyinî duruş demek yanlıştı. İslamî duruş şumulu, Hüseyinî duruş ise lokali çağrıştırıyor.

Burada Hz. Hüseyin'in insanlığın geleceğine mesajı vardı. Müslümanlara öğüdü vardı.

Sosyal, kültürel ve yönetimsel birtakım görüşleri vardı.

Davaya olan sadakatı ve İslamiyete olan kesin ve keskin bir itikadı vardı. 

Bunlardan hiç bahsedilmedi.

O'nun şartlar ne olursa olsun yolundan dönmeyeceği bir İslamî davası vardı.

Saltanata karşı asil bir duruş sergiledi. Kavmiyetçiliği ayaklarının altına aldı. Zalimlere karşı mazlumun yanında olduğunu gösterdi. 

Adalet çizgisinden şaşanlara ölüm pahasına meydan okumasını bildi.

Tertemiz İslam'ın kirlenmesine karşı çıkmanın erdemini gösterdi.

Diktatörlüğe, oligarşiye, padişahlığa ve veliahtlığa meydan okuyarak insanlığın geleceğine liyakat ve ehliyetin ne demek olduğunu gösterdi.

Bu hasletler konuşmacının aklına bile gelmedi.

"Zilletle yaşamaktansa, izzetle ölmeği yeğ tutarım" diyerek ahlak ve fazilet sembolüyle bu dünyanın zulmetine başkaldıran bir özgürlük kahramanının öğretilerine bigâne kalmak bir ilhahiyatçı hocaya hiç yakışmadı.

FAHRETTİN MASUM BUDAK