Yıldırım Tuğrul Türkeş'i 12 Eylül öncesi meşhur o karanlık günlerden beri tanıyoruz.

Babası merhum Başbuğ Alparslan Türkeş'ten ötürü milliyetçilik çizgisinde zikzaklı da olsa yürümeye çalışan biriydi.

Kendisinde muteber bir fikri bütünlük yoktu.

Birikimli bir insan değildi.

Siyasette derinlikten uzaktı.

Radikalizmin ve keskin bir ortamın yaşandığı dönemlerde sıradan yaşantısına devam etmiş ve babasının itibarlı ve inançlı mücadelesini yürütemeyeceğini göstermişti.

Türk Milliyetçi - ülkücülerinin önderi Alparslan Türkeş vefat edince partinin genel başkanı olmak istemiş ve o tantanalı kongrede Devlet Bahçeli'nin karşısında kaybederek partiden ayrılıp, Aydınlık Türkiye Partisi'ni kurmuştu.

Başarılı olamayınca MHP'ye geri dönmüştür.

Burada babasının sayesinde yıllarca milletvekili olarak siyasette boy göstermişti.

Ancak politikada esnek ve oynak tutumu onu başka partilerin kucağına atmıştı.

Unutulmaya yüz tuttuğu dönemlerde sivri çıkışlarıyla bunu gidermeye çalışan bir kişiliğe sahiptir.

Şimdi de aynısını yapıyor. "Kavala'yı hapiste ziyaret edeceğim" diyor.

Bunu açıklarken de "Asıl millî olan budur" diyor!

Biliyoruz ki onun derdi başı unutulmamaktır.

Yoksa "memleket yansa bir bağ otu yanmaz" cinsinden bir adamdır.

Yukarıda dediğim gibi biz onu Türkiye cayır cayır yandığı dönemlerden tanıyoruz.

O'nda memleket ve milliyetçilik kaygısı yoktur.

Hele baba kaygısı hiç yoktur.

Bir mirasyedi gibi baba mirasını yiyor.

Bunu da "Miras haktır" savunmasıyla geçiştiriyor.

Tuğrul Bey, bilmelidir ki, fikir miras yoktur, mal ve maddi miras vardır.

Fikir toplumundur, miras ise evladındır.

Ama maalesef Başbuğ'un bazı çocuklarında utanan ve sıkılan yüz yoktur.

Başbuğ'un sayesinde milletvekili oldular ama onun kurduğu partiyi zor duruma sokmak için her türlü dalavereyi çevirmekten geri kalmadılar.

AKP Milletvekili olan Yıldırım Tuğrul, acaba bu cümleyi neden kurmuştur?

AKP'li yöneticilerden talimat mı almıştır yoksa siyasette edilgen varlığını etkene çevirmek mi istemiştir? Bu konuda bekleyip göreceğiz.

Yıldırım Tuğrul, hiçbir zaman şuurlu ve vefalı bir evlat olmadı.

Daima babasının kemiklerini sızlattı.

Normal bir devlet dairesinde memur bile olamayacak bu adam ne yazık ki, baba sayesinde merdivenleri çifter çifter tırmandı.

Ama önüne geçtiği insanların hakkını yediğini hiçbir zaman düşünmedi.

Milliyetçi Hareketin verdiği şehitleri aklının ucuna getirmedi. Anadolu’nun yiğit evlatlarına hep tepeden baktı.

Onları önemsemedi.

O kahramanların sayesinde yediği ekmeği düşünmedi.

Bu Yıldırım Tuğrul, Türkeş soyadına hiç uygun değildir.

Ne diyelim kader utansın!

FAHRETTİN MASUM BUDAK