Bir ara Çerkezköy'ün sokak ve caddelerini uyuşturucular o kadar sarmıştı ki herkes bu melun zehri kullananları kanıksar hale gelmişti.

Gençler her yerde bu zehri kolayca buluyor ve istedikleri yerlerde kolayca içebiliyorlardı.

Köşe başlarında, kuytu yerlerde bonzai, metamfetamin, amfetamin benzeri yasak maddeleri içen ve balık gibi patlayan gençleri görmek sıradanlaşmıştı.

Emniyetin sıkı takibine rağmen okulların önünde bile içenler ve satanlar vardı.

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bu öldürücü silaha farklı bir çözüm yolu bulmuştu.

 Olayın üzerine ülke genelinde çok sert ve şehdit bir şekilde gitmeye çalıştı.

 Uyuşturucu baronlarının ayağını kırdı.

Ne kadar satıcı, pazarlayıcı ve içici varsa tüm gücüyle onların üzerine gitti.

On binlerce zehir tacirini kulağından tuttuğu gibi içeri attı.

Tabi bunu yaparken tek başına yapmadı. Ortaya bir irade koyup mahiyetindeki emniyet ve istihbarat kadrolarıyla beraber yaptı.

Artık sokaklarımızda ve caddelerimizde içenleri ve kendinden geçenleri pek göremez olmuştuk.

Ancak son bir yıldır Çerkezköy'de uyuşturucu satanlar ile kullananlar pıtrak gibi her yerde görünmeye başladı. Satanlar ile içenleri birbirinden ayırt etmek bir hayli zorlaştı.

Kimin satıcı, kimin içici olduğunun zorlaşması narkotik şubesinin elini kolunu bağladı.

 İçicilerin hafif suç kavramına girmesi satıcıların işini bayağı kolaylaştırdı.

 Yakalandıklarında içici sınıfında olduklarını söyleyip suçtan sıyrılmanın yollarına aradılar.

Halbuki her iki eylem de aynı suç kategorisinde görülebilseydi bu meretin önü daha kolay kesilebilirdi. Anneler perişandır.

Aileler tarumardır. Cezaevlerini bir kurtuluş yeri olarak değerlendirenler az değildir.

Sadece polisiye tedbirlerle bunun önüne geçemezsiniz.

Köklü düzenlemeler gerekmektedir. Ağır cezalar getirilmeli ve yaygın bir eğitim düzeni kurulmalıdır.

Koskoca Çerkezköy'de üç- beş polisle bunun önünü alamazsınız.

İhbarla, mekân tespitiyle veya eşkal öğrenmekle bir neticeye varamazsınız. Kapsam alanları genişletilmeli, bu konuda emniyete meçhul bir mekân kalmamalıdır.

 Giriş ve çıkışlar sıkı tutulmalıdır.

Denetimler aralıksız yapılmalıdır. Cadde ve sokaklarda, parklarda ve metruk yerlerde alan hakimiyetine mutlaka önem verilmelidir.

Uyuşturucu tacirleri dediğimiz alçak ve şerefsizlere göz açtırılmamalı ve aman verilmemelidir.

Gece gündüz inleri basılmalı ve hayatları cehenneme çevrilmelidir.

Bunlara "vatan haini" muamelesi yapılmalıdır.

Yasaklı maddeleri satanların içine mutlaka ihbarcılar yerleştirilmelidir.

İçenlerin gözünün yaşına bakılmamalı ve bunlara müsamaha gösterilmemelidir.

Gerekirse içenlerin tamamı toplatılıp içeri atılmalı ve cezaevlerinde uyuşturucu bağımlısı olmaktan kurtarmak için eğitim kampları kurulmalıdır.

Uyuşturucu ve yasaklı maddelerle mücadele anlık olmamalı, ihbar ve suç unsuru gibi birtakım pasif çalışmalar beklenmeden olayların üzerine yıldırım hızıyla gidilmelidir.        

Yasaların verdiği yetkiler kullanılırken masa başında oturmak unutulmalı, koltuklarda gömülüp kalmak aklımızın ucundan geçmemelidir.

FAHRETTİN MASUM BUDAK