Suriye Türkiye'nin başına bela olmaya devam ediyor. 

17 Aralık 2010 yılında Tunus'ta başlayıp Arap ülkelerinin birçoğuna yayılan, adına "Arap Baharı" denilen halk ayaklanmalarıyla birlikte iç savaşı etkin bir şekilde yaşayan Suriye; Rusya ve İran'ın yardımıyla ömrü bir miktar uzatılmıştı.

Aslında bu sunî bir teneffüstü. Böyle yapmakla halkın talepleri baskı ve şiddet yoluyla ileri bir tarihe erteleniyordu.

Babası Hafız Esad'tan devraldığı yönetimi Türkiye düşmanlığı üzerine kuran Beşar Esad, bir türlü Baas Partisi zihniyetinden vazgeçmedi. İran ve Rusya'dan aldığı destekle halkına acı reçeteler yazmaya devam etti. 

Halk zulme daha fazla dayanamadı ve isyan bayrağını kaldırmak zorunda kaldı.

Beşar Esad öz milletinin üzerine bomba yağdırmaktan çekinmedi. Yüz binlerce insan öldü. Katliamdan kurtulmak için ülke nüfusunun yarısı Türkiye'ye ve komşu ülkelere sığındı.

Suriye, halk desteğini kaybedip kendini savunamaz duruma düşünce, çeşitli terör gruplarının at oynattığı bir alana döndü. Ardından muhtelif saiklerle bu ülkeye emperyalistler yerleşmeye başladı.

Amerika, İran ve Rusya olanca ağırlıklarıyla bu ülkenin şah damarına kondular. Bölünme ve ayrışma tam manasıyla belirginleşti. Bu adı geçen devletlerin her biri, bir terör grubunu destekleyerek buradaki emellerini hayata geçirmeye çalıştı.

Amerika, YPG-PYD ve PKK ile durumunu pekiştirirken, İran da Hizbullah ve Haşti Şabi ile bu ülkede kök salmaya çalıştı. Rusya ise öteden beri Baba Hafız Esad'la başlayan ve oğlu Beşar Esad'la devam eden sömürgeci bir tavırla Beşar Esad'ın başta kalması için her türlü desteği vermekten çekinmedi.

Çünkü Akdeniz'e açılan limanlardaki üslerin korunması ve Batı'nın siyasal manevrasının Akdeniz'de daraltılması gerekirdi.

Türkiye, Baba Esad'tan beri düşmanlık güden bu ülkenin istikrarsızlığından dolayı uzun süre güvenlik sorunuyla karşı karşıya kaldı.

Zamanında Suriye'nin besleyip büyüttüğü PKK, tehlikeli olmaya başlayıp sınırlarımızı yol geçen hanına çevirince Türkiye, bu ülkede sınır boyu, derinliği 40 km'yi bulan bir güvenlik şeridi oluşturmak için düğmeye bastı.

Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatı'yla Türk Ordusu, SMO'nun kılavuzluğunda Suriye'ye harekât başlatarak bu ülkede güvenli bölgeler oluşturdu.

Beşar Esad, düşmanlığını o derece ilerletti ki, sırf Türkiye'ye zarar versin diye ülkesinin kuzey kısmını PKK'ya adeta peşkaş çekti. Amerika, İŞİD ve benzeri örgütleri bahane ederek bu ülkenin petrol kaynaklarının bir kısmına el koydu.

Tuttuğu kiralık katiller güruhu PYD- PKK aracılığıyla Suriye'nin yaklaşık yarısını kontrol altına alarak ileride Türkiye'ye karşı kullanmak üzere bir kukla "teröristan devletinin" temellerini attı.

Arap Baharı ayaklanmalarıyla birçok devlet başkanının gitmesine ve rejim değişiklikleri yaşanmasına rağmen Esad'ın kalması hayra alamet değildir. Esad'ın silik ve parçalanmış bir Suriye'nin başında bulunması eperyalizmin ve İsrail'in işine gelmektedir.

Suriye'nin toprak bütünlüğü korunamazsa Türkiye, ağırlığını Türkmenlerin oluşturduğu Kuzey Suriye'de Halep dahil olmak üzere, sınırları belli bir alanı güvenlik bölgesi olarak ilan etmelidir.

FAHRETTİN MASUM BUDAK