Türk milleti ta MÖ 6. yüzyıldan bu yana Saka- İskit ve Kimmer öntürklerinden beri Anadolu'da zaman zaman yaşamış ve zaman zaman da şartlara göre, gidip gelmişlerdir.

Türklerin bu topraklardaki tarihi çok eskilere dayanmaktadır.

Anadolu'ya hakim oldukları günden bu yana bu toprakları mazlum ve mustazaf milletlere daima barınak ve daima sığınak yapmışlardır. Özellikle Sultan Alparslan'dan sonra hangi milletin başı sıkışmışsa ve derde düşmüşse Anadolu o millete kucak açmış ve yaşam hakkı tanımıştır.

Türkler karakter olarak insaflı, merhametli ve hoşgörülü bir millet olduğu için, yeri ve zamanı geldiğinde kendisi zor durumda kalsa bile yardıma muhtaç milletlerin dertlerine yüz çevirmemiştir.

Yardımlar yapıp destek verirken, hangi millet olursa olsun ayrım gözetmemiş; etnik ve mezhep farklılığına bakmaksızın kapılarını ve kucaklarını ardına kadar açmış ve onlarla ekmeğini, aşını ve yaşam hakkını bölüşmüştür. 

Türkler, gittiği ve fethettiği coğrafyalarda hiçbir milletin gelenek ve göreneklerine dokunmamış, onların kültürlerine çok şey kattığı gibi onların kültürlerinden çok şey de alarak birlikte yaşamanın örneklerini sergilemiştir. Nitekim, Türkler Anadolu Coğrafyasına tam hakim olduğu tarihten bu yana burada yaşayan Gürcülerle, Ermenilerle Rum ve Bizanslılarla bin seneye yakın birlikte yaşamıştır.

Kendisine dokunmayan ve zarar vermeyen hiçbir millete yan gözle bakmamıştır. Yaşantılarına, dillerine ve sosyal ilişkilerine müdahale etmediği gibi destek vermeyi bir nevi vazife bilmiştir.

Aynı tutum ve davranışı bin yıldır beraber yaşadığımız Kuzey Irak'tan gelen Kürt aşiretlerine de uygulamıştır.

19. yüzyılda Kafkaslarda Çerkezlerin başına gelen dramatik hadiseleri biliyorsunuz. Ruslardan kaçıp Anadolu'ya sığınırken, onlara her türlü yardım yapılarak insanlık dersi verilmiştir.

Çerkezler bu göçle büyük bir katliamın eşiğinden dönmüş ve bu aziz milletin bir parçası olmaktan her daim gurur duymuşlardır.

Türkler, İspanya'daki Yahudilerin katliamına diğer milletler gibi seyirci kalmadılar. Onlara da Anadolu'da yer ayırmasını bildiler.

Şefkatli kucaklarını sonuna kadar açarak vatanın en müstesna yerlerini tahsiste bir beis görmediler.

Balkan Savaşlarında birçok millete yapılan soykırımın önüne geçerek Pomaklara, Boşnaklara ve Arnavutlara gönül dünyasını açarak insanlığın ölmediğinin numunesini sergilediler.

Körfez Savaşı'nda Saddam zaliminin bombalarından kaçan yüz binlerce Kürt kardeşimizin Anadolu'ya akın akın göç etmesini ve Anadolu'nun her yerinde misafir edilmesini ve barınmasını bilmeyen ve duymayan yoktur.

Girit’te Yunanlıların mezaliminden kaçıp kurtulmak isteyen ne kadar gayri Türk unsur varsa mezhep ve meşrebine bakılmaksızın Batı Anadolu'nun verimli toprakları onların ayakları altına serilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi olarak dışarda kalan ve zor şartlar altında yaşayan ister soydaş olsun, isterse olmasın, hepsine Anadolu yurt yuva olacak şekilde ayarlanmıştır.

Kırım'dan, Kerkük'ten ve Balkanlardan ve Afganistan'dan gelmek isteyenlere her türlü kolaylıklar sağlanmıştır.

En son olarak Suriye'den kaçıp Türkiye'ye sığınmak isteyen Araplara, Türkmenlere ve Kürtlere karşı gösterilen yakınlığa bütün dünya şahit olmuştur.

Milyonlarca Suriyeli kendi vatanlarındaymış gibi bir muamele görmüşlerdir.

Aziz Türk milleti kendisine sığınan hiçbir topluma sırtını çevirmemiş ve onları kendi hallerine bırakmamıştır.

Gazze'de, Batı Şeria'da yaşanan soykırım ve katliamlara bu alicenap millet seyirci kalmamış ve savaş ortamında neye ihtiyaç duyulmuşsa her türlü yardımın yapılması için adeta seferberlik ilan edilmiştir.

Bu şanı yüce millet, vatan yaptığı bu topraklarda kendisine ve devletine sığınan hiçbir toplumdan en ufak bir şey istemedi.

Ama ihanet de istemedi! Brütüslük de istemedi ve nankörlük de istemedi!

FAHRETTİN MASUM BUDAK