TUSAŞ'a düzenlenen bombalı terör saldırısının ardından İsrail'in, İran'a yönelik bombardıman uçakları ve sipersonik füzeleriyle askeri tesisleri vurması, kamuoyu nezdinde geçen hafta Devlet Bahçeli'nin PKK ve O'nun elebaşı Abdullah Öcalan hakkındaki açıklamaları bir anlamda yeterince tartışılamadı.

Türkiye'de bu düşünceleri ancak Devlet Bahçeli açıklayabilirdi.

Onun yerine hangi politikacı bu şekilde bir açıklama yapmaya kalksaydı o politikacının anasından emdiği sütü burnundan getirirlerdi.

Bahçeli, burada milleti ve devleti düşünerek yine elini taşın altına sokmaktan çekinmedi. Eğer Türk Devletinin geleceği ile ilgili çetin ve rizikolu günlerin bilgisini almamış olsaydı, O bu çıkışı aklının ucundan bile geçirmezdi.

Dünya ortamı kötü ve karışıktır.

Ortadoğu İsrail'in yüzünden kan deryasına dönmüştür.

Yahudi devletinin talepleri açıktır. 

Komşularına saldırmakla kalmadı, düşman bellediği İran ile Yemen'e de saldırmaya başladı.

Siyonizm "Vadedilmiş Topraklar"a hiç bu kadar yakın olmamıştı.

İsrail'i cesaretlendiren ve Müslüman dünyasına saldırtan Amerika ve Batı ülkeleridir.

Bu vesileyle içeride barışa ihtiyacımız vardır. Sınırımızda bir terör devleti kurmak istiyorlar.

Dış gelişmeler iç açıcı değildir.

Bundan ötürü Bahçeli, devlet aklı neyi gerektiriyorsa onu harekete geçirmekte bir beis görmedi.

Bir anlamda baldıran zehrini içmekten çekinmedi.  Eğer Abdullah Öcalan örgütü lağvedip silahlarıyla birlikte militanları adalete teslim edebilirse hukukta "Umut Hakkı" denilen bir kavramı işleme koyabileceklerini söyledi.

Abdullah Öcalan, Devlet Bahçeli'nin bu sözüne karşı yeğeni milletvekili Ömer Öcalan'dan haber gönderip "Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" diyerek her türlü senaryoya hazır olduğunu söyledi.

Devlet Bahçeli, bana göre hayatının en zor kararını almış bulunmaktadır.

Tabanın bunu kabul etmesi çok zordur. Hele "Gelsin millet meclisinde konuşsun" demesi tam bir intihar kararıdır.

Ekim ayının başında DEM'lilerin elini sıkması Abdullah Öcalan'la ilgili bir iyileştirmeye gidileceğinin işaretini vermişti.

Sayın Bahçeli'nin çağrısı yerinde bir çağrıdır. Ancak "gelsin mecliste konuşsun" demesi hiçbir insan tarafından tasvip edilebilecek bir çağrı değildir.

Keşke bulunduğu yerden bir açıklama yapmasını isteseydi.

Meclise gelip konuşmasını istemek demek, ona ve örgütüne meşruiyet kazandırmak demektir.

Bu cümleyi muhalefet partileri çok kullanacaktır.

Şayet bu çağrı muhatapları tarafından ciddiye alınıp değerlendirilirse sonuçta ülke kazanacaktır ama MHP'ye de hiç ummayacağımız kadar zarar verecektir. Çünkü taban böyle bir çıkışı liderinden asla beklemiyordu.

Bakalım ileride durum nasıl şekillenecek!

Bekleyip göreceğiz.

FAHRETTİN MASUM BUDAK