Barış ELÇİ


Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün!

Bu büyük emri, belki de bu kadar sık kullanmaktan, anlamındaki yüceliği unutmuş vaziyetteyiz. O yüzden bu gün bu emrin derin anlamını işlemek istiyorum. Hepimizin şikayetlendiği en büyük konudur; doğallığını kaybetmiş insanlar. Dostlarımızın, arkadaşlarımızın ne kadar iki yüzlü olduğundan söylenir dururuz. Ama gelin görün ki çıkarlarımız söz konusu olduğu zaman kimse ben iki yüzlülük yapıyor muyum diye merak etmez.


Aslında herkes sohbetlerinde ne kadar ince düşünceli olduğu konuları işler durur. Dinlediğiniz insanlar içerisinde hatalarını anlatan kaç kişi var? Ya da hatasını anlatan birini normal karşılamayıp, ben senin yerinde olsam bunu her ortamda anlatmazdım, diyerek insanları normal karşılayıp, yalancılığa ve ikiyüzlülüğe teşvik etmeyen kaç kişi var? Evet toplum kuralları gereği;sırrını verme dostuna ,dostun söyler dostuna ,saman basarlar postuna söylemi mevcuttur. Fakat bu söylem bizi olmamış şeyleri anlatmaya veya olanları olduğu gibi anlatmaktan geri bırakmaya yöneltmemeli.

 

 

Bu ve benzeri söylemleri bahane ederek ,günlük hayatta taktığımız, gerçekte bizi yansıtmayan maskeleri kullanmamızı haklı çıkarma davranışlarımız yok mu? Onlar yaptığımız ve işimize geldiği gibi kullandığımız maskelerden daha da tehlikeli. Ünlü bilim adamının söylediği ''Ben seni kandırıyorum,sen de kendini,söyle bana hangimiz daha büyük yalancıyız?'' sorusundaki eylemin ileri gitmiş boyutudur.Yani kişinin kullandığı maskelere artık kendisinin dahi inanma aşamasına gelmesi halidir. Kişinin kendisini inandırma hali her aşamada çok kolay bir olaydır. Çünkü insanda nefis denen bir olay durumu söz konusudur.Bu yüzden insanın kendini kandırması daha kolaydır.Fakat hayatı bize sunmalarının asıl amacı da bu değil midir ki? Yani hayat nefsimizle mücadele sınavlarının bütünü değil midir zaten? O halde düşündüğümüze inanıp, gerçekmiş gibi kendimizi lanse edersek bu sınavı kaybetmiş olmaz mıyız? Bu sınavı kaybettikten sonra bu hayatı en güzel biçimde yaşasak neye yarayacak ki? Sonu yok mu? Her son bir başlangıç değil mi? Başlayacak ebedi hayata inancınız olmayabilir, diyeli ki bütün amaç bu hayattaki kazanımlar. Arabası ve karısı ile gömüleni gördünüz mü? Burada en çok sevdiğim söylem ''İnsanoğlu geldi gidiyor, geride bırakmalı bir eser,eser bırakmayanın yerinde yeller eser'' ifadesidir. Demek  ki bu hayattaki en büyük kazanımlarımız bıraktığımız eserler miş! Bir insanın bırakacağı en büyük eseri de bana göre yetiştirdiği evladı, insanlık adına yaptığı buluş, varsa var olmak adına verdiği mücadele…

 

 

Şimdi iki yüzlü, kendini bile kandırmayı başarabilen, gerçeklerle yüzleşmeyi reddeden bir insanın yetiştirdiği evladın ne olacağını beklersiniz ki? Demek ki olduğundan farklı görünmek, hem bu dünyadaki kazanımlarınıza hem de öbür dünya için birikimlerinize ciddi hasar verebilirmiş. Yapılacak en doğru iş maske kullanmamak demek ki. Maske kullanmak deyince aklıma bu maskeleri kullanan insanlara pirim veren insanların da durumu gelmekte. Diyeceksiniz ki onların ne günahı var bu işte? Yoktur elbet. Ama biraz uyanık olsalar da kullanılan maskeyi erken fark etseler, bir daha insanların maske geliştirme iştahı kalmayacak belki de. Tıpkı kullanılan organların gelişip, kullanılmayanların yok olmasa gibi. Ayrıca toplumdan dışlanma süreci de bu olayda etkili olur. Gelin görün ki bizde tam ters bir süreç işlemekte. Kabul görmekte, her ne hikmetse artık? Hatta maskeliler toplumun baş tacı edilirken, maskesizler yobazlıkla, çağa ayak uyduramamakla, uyumsuzlukla ve hatta sahtekarlıkla bile itham edilmekteler. Bu durumda maskeliler prim yaparken doğallar değer kaybetmekteler. Bu durumdan da her zamanki gibi bu durumu oluşturan bizler şikayetlenmekteyiz. Sanki bu durum bize normal gelecek kadar içimize işlemiş vaziyette .

 

 

Göründüğün gibi olmaksa ayrı bir yorum. Bulunduğun halinden ileri gitmeyi hedefleme. Hiç kimse görünüşünü toplumda istenmeyen bir hale getirmek istemez herhalde. Bu durum insanların toplum içerisinde iyiye bakıp kendine yeni hedefler belirlemesine neden olur. Bu durumda herkes her geçen gün kendisini daha ileri götürmek için çalışır. Bu durum ise ''Günü gününe denk geçen bizden değildir '' emri ile düzenlenmiş ve kanalize edilmiştir. O halde toplum normu diye kendimizi kandırmayı bir kenara bırakıp,doğal düşüncelerimizi yansıtırken, unutmamamız gereken önemli bir konu da; toplum böyle istiyor diyerek yanlışlarımıza mazeret bulmak yerine ,o toplumun da biz olduğunu ,bizim de bir toplum olduğumuzu ,toplumun da bizden ibaret olduğunu,toplumu değiştirecek bireylerin biz olduğunu, bu durumda bile, toplumu yanlışlardan kurtaracak gücümüz varken, tembellik yaparak sızlanmanın ne kadar doğru olduğuna da varın siz dürüstlük adına karar verin .Hangi dine, hangi kültüre,hangi dürüstlüğe sığdırabiliyorsanız bana da haber edin olmaz mı?Ne dersiniz?