Barış ELÇİ


VERİLEN +İSTENEN=ÇÖZÜM

Bu format bize düşünce alanında öğretilen ilk formattır, aslında. İlkokulda öğrendiğimiz matematikte, bize anlatılan, bir probleme yaklaşma taktiği olan bu sistem aslında bütün problemler ve hayatın tüm işleyişleri için geçerli olabilen bir sistemdir.Gelin görün ki kimse değerini bilmez. İşte bu gün bu durumda olmamızın sebeplerinden belki de en önemlisi de bu.


Yaptığımız işleri, aynı işi yapan başkaları tekrar yapmakla uğraşır. Neden mi? Çünkü her işi elimizin ucu ile yaparız. Kimse bir işte uzmanlaşınca çok kazanılacağını düşünmez.Ya da başka bir deyişle Türkiye de nüfusun ne kadarı işinden memnundur? Mesela siz memnun musunuz? Bunun bir tek sebebi yoktur elbet. Fakat sebepleri arasında en önemli yeri tutan faktör de budur.Yani kimsenin yaptığı işin kalitesinin eleştirilmesine tahammülü yoktur, kimse işinde uzmanlaşınca,işini daha iyi yapınca daha çok kazanacağını hesaba katmaz. Onun yerine iş yapmadan, daha başlamadan, nasıl daha fazla kazanırım, daha doğrusu iş yapıyormuş gibi yaparak, işi bilip işe gitmemeyi nasıl başarabiliriz? in yöntemleri üzerinde derin ihtisas yapmakta üzerimize yoktur. İnançlarımız gereği (!) bu kadar çalışkan ve dürüst bir milletiz. Oysa bilmediğimiz işlerde bile takip etmemiz gereken yolu, bize daha ilkokulda, Allah'ın bize verdiği aklı kullanma formülü ile öğrettiklerini biliyor muydunuz? Verilen, istenen,çözüm. Yapılması gereken tek şey, şartların işe başlamadan önce analiz edilmesi, yani ben bu işi ne amaçla yapacağım, hangi ihtiyacı gidermek için bu çalışmayı gerçekleştirmeli yim? sorusunun cevabını aramak. Bizde genelde bu sorunun cevabı sadece'' daha çok para kazanmak için ''oluyor ki bunun sebebi de bize bir kağıt parçasına bir insandan daha çok değer vermeyi öğretmeye çalışan, hakaret etmeden,hain düşüncenin emellerine alet olmamızdan kaynaklanmaktadır. Oysa bizim inançlarımıza da ters olan bu durumlar mı bize sonradan yerleştirildi? yoksa biz mi inançlarımızdan önce zaten bu halde idik?hepimiz bilmekteyiz. Hepimiz bilmekteyiz ki bizim padişahlarımız dahi topraklarının sınırlarını dünya sınırlarına eşlemek için at sırtında ömür geçirmişlerdir. O halde bu kadar çalışkan bir neslin nasıl oluyor da bu kadar tembelliği ilke edinmiş torunları oluyor? Bunu anlamak mümkün değil.

 

 

Belki hep aynı özdeyişlerin vurgulanması sizi sıkmış olabilir. Ama bilin ki bu durumların düzelmesi tam bağımsızlığa giden yegane yoldur.Yani en iyisini yapma, mutlu üretim, uzman üretim, kusursuz üretim,...  önüne konulan her türlü engel, tam bağımsızlık önüne konulan tüm engellere eşdeğerdir. Diyeceksiniz ki ne alakası var? Alaka şu; bir insanın işinde mutlu olması demek, uzman olması demek,daha mükemmelini üretmesi demek, işinde kendini geliştirmesi demek, boşa harcanmayan ülke kaynakları, hasar almayan ekonomi, açık vermeyen bütçe, ithalatsız ihracat demek.Dev ekonomi demek ,dev güç demek. O halde istirhamım lütfen işimizi yaparken sadece görüntü olarak yapmayalım, oturup en mükemmel nasıl yapabiliriz diye düşünerek, en mükemmelini yapalım, zaten bu durumda en fazla kazanım otomatik olarak gelir ki. Zannedildiği gibi çok kazandıran iş mutlu etmez, mutlulukla yapılan iş çok kazandırır. Aksi durumda en çok kazanan diye bir kavram olmazdı ki, çünkü her kez kazandığı ile mutlu olacağından ,mutsuzluğunu gidermek için daha çok kazanmayı hırs yapmaz,mutluluğunu parada bulacağını zannederek, kafasının daha çok ağrıması için başına daha fazla iş almaya kalkmazdı ne dersiniz?