Nurcan Erarslan


Uzak Değiliz Felaketten

İzmir'de yaşanan depremden sonra herkes bunu konuşur oldu. Kimisi eskiyi anıyor kimisi yenisini, öyle ya da böyle hep bir deprem var ağızlarda. Konuşulması da lazım aslında. Zira o kadar çok can kaybetmemize, mali kayıp yaşamamıza rağmen bir deprem daha olsa hazırlıksız yakalanacağız.


99’dan beri depremle ilgili yapılan tek pozitif çalışma sanırım depreme dayanıklı evlerin yapılması, bunun şart koşulması. Formaliteden imzaların atılmasına göz yumup, kötü veya eksik malzemeleri ile bize sorun çıkartan yeni binalar aklımıza Laz müteahhit fıkralarını getiriyor olsa da esprili Türk Milleti canına da değer verir diye düşünüp kaygılandığımız diğer konulara geçiyorum.

Mesela dün haberlerde bahsedilen İstanbul’daki 400 küsur deprem toplanma alanının 300 küsurunun AVM vs. yapılarak kapatılmasını konuşabiliriz. Şimdi büyük bir deprem olsa İstanbul’da muhtemelen sokakta bile yatacak yer bulamayacaklar. Nüfus fazlasıyla yüksek. Üstelik resmi rakamlar asıl rakamların çok altında. Açık alanların artık pek fazla kalmamış olması şaşırtıcı değil. Bu kadar nüfus ile normal, anormal olan ise ani bir felaket durumunda nerede ne şekilde toplanılabileceği.

Mesela artık derslerde o kadar çok anlatılmıyor depremde ne yapmak gerektiği. Kötü bir konu, bahsettiğim şey canımız kanımız kardeşlerimiz ama iddiaya girerim ciddi bir deprem olsa birçok kişi sadece korktuğundan ölecek. Kimisi kalp krizi, kimisi evine güvenmediğinden camdan atlamak suretiyle birçok kişi belki de olması gerekenden çok önce gidecekler son duraklarına. Acı ama gerçek. Şimdi deprem ile ilgili ciddi bir anket yapılsa tüm Türkiye genelinde, maalesef alınabilecek tedbirleri ya da deprem sırasında yapılması gerekenleri sırayla sayabilecek çok fazla insan olduğunu sanmıyorum.

Neyse ki artçı şoklar var. Bize önden haber veriyor; “Bakın hala başınıza aynı ve belki de daha büyük bir felaket gelebilir, deprem de diğer felaketler de çok uzakta değil!”

Artık doğanın bize verdiği, tabiri caiz ise vermek için kendini yırttığı bu uyarılara kulak asacak mıyız artık orasını bilemiyorum. Çok umudum olduğunu söyleyemem. Ama tamamen karamsar davranmamak adına “Amin” diyorum. Şimdi kiminize paranoyakça gelebilir ama ben kendi evimde bir deprem paketini hazır tutuyorum. Ne olur ne olmaz…

Doğa demişken, belki küresel ısınma, çölleşme, ozon tabakasındaki delikler gibi hayatımızı ve hatta türümüzü tehdit eden sorunlar oturduğumuz yerden görünmediği ya da sorunun daha da büyümesinin belki de yüzyıllar alacağını bilmek bu konulara yeteri kadar değer vermememizi sağlıyor. Ancak bilimsel gerçekler var ortada. Daha önce de yeryüzü kendine reset atmış. Buzul çağı gibi, Nuh tufanı gibi. Bunun tekrar olup olmayacağını bilemeyiz. Bununla birlikte yeryüzü aynı anda o kadar sorun ile cebelleşiyor ki hemen bugün olsa bir reset süreci şaşırtıcı olmaz.

İyisi mi biz bu kadar felaket ihtimali ensemizde solurken yaşadığımız her anın keyfine bakalım. Ama tedbiri de elden bırakmayalım. Çok kullandığımız ama her zaman dinlemediğimiz bir sloganı hatırlatarak yazıma son veriyorum:

“Küçük tedbirler hayat kurtarır.”