Hüseyin Gökçeli


Tarih siyasetten mi ibaret? Tarih siyasete mi emanet?

Günümüz tarih dizilerine ve programlarına bakıldığında magazin unsurunun hat safhada olduğu bir program akışının bizi beklemekte olduğunu görüyoruz. Ve tüm bunların yanında bir de yetmezmiş gibi, bağzı tarihçiler, kendini magazinel programlar yaparak tanıtıp, siyasetten çıkar sağlamak üzerine programlar icra ediyor.


Toplanan tüm yorumlar ve izlenme sayıları baz alındığında, çıkarılan sonucun epey ilginç olduğu gözlemlenmektedir. Yapılan araştırmalar ve çıkarımlar doğrultusunda eskiden epey izlenen siyaset programlarının yerini artık geç saatlere konulan ve izlenmeyen tarih programları almıştır. Bunun günümüz siyasetinin çalkantılarıyla bağdaştırmak doğru olacaktır. Kadir Mısıroğlu’nun televizyonlarda boy göstermesi, herhangi bir yasaklamaya tabii tutulmaması, uzman tarih profesörlerinin göz ardı edilerek arka plana atılması, tarih programında bile yalakalığın üst düzeye çıkması gerçekten de şaşırdığımız bir durumdur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e her türlü hakarete programında reva gören ve iktidarın arkasını kollayan tavırlarıyla ön plana çıkan, Murat Bardakçı’nın deyimi ile ‘’Dondurmacı çırağı’’ olarak nitelendirilen Kadir Mısıroğlu ön planda tutuluyor. Bunun da ana sebeplerinden bir tanesi muhtemel, siyasi iktidarın programlardan çıkar sağlaması olarak görülebilir. Bu vesile ile kara kara düşündürüyor beni. Acaba Tarih, siyasetten mi ibaret? Yoksa Tarih siyasete mi emanet?

Bir diğer kızdığımız konu ise Tarihe ilginin az olması ve reyting alamaması medya sektörünü magazinleşmeye itmiştir. Artık programlarda ciddi konuların dışında suikast, cinayet, muhbir, ajan gibi konular işlenmeye başlanmıştır. Bunun başlıca nedeninin tüm medya sektöründe geçerliliği olan bu tür şiddet konularının daha çok kendisine seyirci bulduğudur. Bunun farkında olan yapımcılar kendilerine bu konuları seçmektedir. Bunun yanı sıra izlenme kaygısı bazı magazinsel kişilikleri de ortaya çıkarmıştır. Bunlardan en popüler olanları Kadir Mısıroğlu ve İlber Ortaylı’dır. İkisi de gerek açıklamalarıyla gerekte agresif tavırlarıyla televizyon tarihine geçmişlerdir. Kanallar bu iki tarihçiye ciddi paralar ödeyip o programların izlenmesini sağlamaktadır. İlber Ortaylı’nın agresifliği olsun Pelin Batu’nun programda uyuması olsun o anda ses getirmese de program bittikten sonra sosyal medya da yer almalarıyla programın ve kendilerinin reklamları yapmaktadırlar. Programda konuşulanlarının doğruluğunu kontrol etmek oldukça zordur. Epey seyirci donanımlı değilse, izlediklerini aynen kabul etmektedir. Bu da Kadir Mısıroğlu’nun William Shakespearehakkında o gizli Müslümandır. Esas adı Şeyh Pir’dir açıklamalarına inanan binlerce insanı medyada çıkarmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi eskiden yayınlanan siyaset programlarının yerini şuanda tarih programları almıştır. Gerek sindirilen toplum gerekte uyumaya hevesli halk yüzünden bilinçlenme yavaşlamıştır. Fakat siyaset programlarının yerini tarih programları almış, siyaset programlarının medyadaki boşluğunu tarih programlarıyla doldurulmuştur. Bazı yayın süresi yüksek programlar dışında hiçbir tarih programı reyting sıralamasında ilk 100 de kendilerine yer bulamamaktadır. Bu yüzden giderek magazinsel boyuta geçmişlerdir. Günümüzde sosyal medyada yer olan bir programın yayının etkisi artmaktadır. Bir anda milyonlarca kişiye ulaşan programlar artık sırf sosyal medyada yer alsın diye bazı absürt şeyler yapılmaktadır. Programa tavuk getirmek, balık çıkarmak vb. şeyler gelinen noktayı bize tüm çıplaklığıyla bizlere göstermektedir. Bu durumun geçmişten günümüze süre gelmesi halkımızın ne verilirse onu tüketmesindendir. Ve şikâyetler de yeteri düzeyde değildir. Biraz dikkat, biraz da medya okuryazarlığı gerekiyor. Bununla birlikte artık tekdüze yaşam tarzımız bitecek, yeni ufuklara, güzel güneşli günlere yelken açabileceğiz…