Barış ELÇİ


Tabure

Bilindiği üzere tabureler iki çeşit, üç ayaklı ve dört ayaklı olanlar. Mahareti ise düz durması. Bunun sağlanabilmesi, kullanışlı olabilmesi için, tüm ayaklarının sağlam olması gerekir. Aksi durumda üzerinde oturanın yere düşmemesi içten bile değil.


Diyeceksiniz ki tabure konusu nereden çıktı şimdi? Asıl olan tabure değil, asıl olan denge. Çünkü çevrenizde gördüğünüz her şey bir denge. Hepsi bir matematiksel denge. Eğer bir şeyler ters gidiyor ise bilin ki bir tarafında bir denge kaybı var. Yaşadığımız ilişkilerden tutun da işlerimizin yolunda gitmemesine kadar. Bu durumda yapılması gereken şey; oturup düşünmek ve hangi ayağın olmadığını bulabilmek. Belki de arkadaşımıza ya da eşimize davranışlarımızda bir hata var. Doğadaki bütün dengeler fizikteki denge kuramına ve etki tepki prensibine göre işlemektedir. Anlamı şu; etki yanlış olur ise doğal olarak tepki de yanlış olur. Sonra oturup düşünmeniz gereken şey, bana neden bu tepkiyi verdi değil, ne etki yaptım ki bu tepkiyi aldım da dengeyi bozdum? olmalıdır. Emin olun aradığınız bütün cevapları burada bulabilir ve yanlışları düzeltebilirsiniz.

 

 

Demiştim ya her şey taburenin dengesi diye; eğitim de üç ayaklıdır aslında. Yani üç ayaklı tabure gibi. İnsan hayata dair ilk dengesini okulda eğitim ile sağlar. Ya da insan ilk dengeyi kaçırır ise bir daha da kolay kolay dengeyi yeniden kurdurtmaz hayat sana. O halde hayat okulla başlar. Son zamanlarda face de moda bir tabir var; hayat okulu. Ben bu tabire tamamen katılanlardanım. Çünkü hangi okulu bitirirseniz bitirin, uygulaması olmadan bitirmiş olamazsınız. İşte bu yüzden iş yerlerinde insanlardan diploma yanında nerelerde çalıştığı konusunda bilgi istenir. Bir de hangi okulu okursa okusun bir halt anlamayacak tipler vardır ki onlar bu konunun dışında, istisna. Ayrıca hayat okulunun diğerinden önemli bir farkı da, hayat okulunda dersler asla bedava değildir, yaparsan yanlışı mutlaka bedelini ödersin. Hem de  en ağır biçimde, hem de hemen.

 

 

Oysa okul öylemi? Okul; devlet eli ile yapılmış yanlış yaparak, doğruyu bulma yeridir. Gelin görün ki; kimse bunun bilincinde değil. 

Her kişi okul da yanlış yapılamaz diye düşünür? Elbette katıldığım yerleri var; adam öldürme yanlışı ve suçu her yerde yapılamayacağı gibi okulda da yapılamaz. Benim bahsettiğim yanlışlar; konulara dönük yanlışlar. Onların hepsinin yapılabileceği tek yer okuldur. Çünkü ; doğrusunu da ancak okulda öğrenebilirsiniz. Oysa bizde okulda yanlış yapılamaz, evde de yanlış yapılamaz, bu durumda birey doğruyu nereden ve ne zaman öğrenebilir? İşte bu yüzden bizim toplumun bireyleri yetişkin çocuklardan ibarettir. Şimdi başka bir dar açıdan yaklaşalım olaya.

 

Dedik ya eğitim de denge işidir, üç ayaklı tabure gibidir diye. Birinci ayağı ;öğrencinin kendisi, ikinci ayağı ;aile ve çevre, üçüncü ayağı ise okul ve öğretmenlerdir. Siz hiç iki ayaklı taburenin düz durduğunu gördünüz mü? Ya da hiç oturdunuz mu? Ya da ne kadar dengede kalabildiniz? Dengede kalabildiyseniz; mutlaka bir duvara yasladınız da öyle mi durabildiniz? İşte size çocuğunuzun eğitim durumu; eğer siz bu eğitimin içinde olmazsanız, çocuğunuz mutlaka yaslanacak bir duvar arayacaktır. Kaderde duvarında ne varsa ,''bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim'' söylemi de işte tam burada devreye girmektedir. Sonrasında velimiz hep okula gider, başlar dövünmeye. Ben ona ne gerekiyorsa yaptım da, yemedim yedirdim, giymedim  giydirdim. İçinde yokmuş o yüzden okumadı, biraz da öğretmeninden oldu!...

 

Ama sayın anne baba orada sen yoktun o da ayakta kalabilmek adına duvara yaslandı, duvar çürükmüş, yıkılıverdi. Eğer sen kendi çocuğunla arkadaş olup, onunla ilgilenmez isen, onun senden gizli seçtiği arkadaşlarına karışma hakkını da kaybetmiş olursun. Dolayısıyla sen onunla arkadaşlık yapmadığın için, ona çakal çukal herkes arkadaşlık eder, çünkü o taburenin kırık ayağı sensin. Sonrasında ne kadar dövünsen de boş. Çünkü zaman geri gelmez. Demek ki sen dünyaya getirdiğin çocuğunun sorumluluğunu taşıyamıyorsun. Durum böyle olurken dört çocuk yapsan ve hepsinin de  karnını her gün  doyursan kaç yazar? Ruhunu eğitimle doyuramadıktan sonra herhangi bir değere faydası olur mu zannedersiniz? Başka canlılar da aynı mantıkla türemezler mi? Elbette hepsinin rızkını Allah vermekte, buna kimsenin itirazı yok, ama kalabalık ve eğitimsiz topluluklar yerine ,maksimum eğitebileceğimiz kadar kalabalık olsak daha uygun değil mi, ne dersiniz?