Barış ELÇİ


İNANMAK BAŞARMAKTIR!

Aslında her dönemde bilimsel olarak kullanılmıştır. Psikolojinin de vazgeçilmez unsurlarındandır. Şartlanmanın ne kadar önemli olduğunu iyi niyetler de bilir ve kullanır,kötü niyetler de. O halde neden hala kötülük kol gezmekte. Yeterince iyiliği şartlandıramadığımızdan olabilir mi?


Adolf Hitler savaşta köpekleri şartlandırıyor. Acıkan köpeklerin yemeklerini düşman tanklarının rengine boyattığı tankların altında yediriyor. Savaş alanına getirilen bomba sarılmış, aç bırakılmış köpekler, tankları görünce ‘yemek vaktidir’ diyerek tankların altına koşuyor ve boom! İnsanlık ve hayvan severlik adına tam bir vahşet olan bu yöntem, asker adına tam bir zafer olmaktan başka bir şey değil.Rus bilim adamı Ivan Pavlov da aynı konu üzerinde çalışmıştı. Köpeklere yemeğini zil sesi ile vermeye alıştıran bilim adamı, bir süre sonra zil sesini duyan köpeklerin ağzının salyalarının arttığını kayıt altına almıştı.Hatta gözleri bağlı tutulan birine uzunca bir süre ''şimdi eline kızgın demir vereceğiz'' ifadeleri ile bir süre korkutulduk tan sonra eline bırakılan buz parçasının kişinin elinde yanık oluşturduğu da yine kayıt altına alınmıştı. Bunlar canlıların dışarıdan bir etki ile şartlanmasına örnektir. Ama illaki de dışarıdan şartlanması gerekmemekte kişinin. Kendi kendini şartlandırması da yapacağı işe inanmasının sonucu değil midir?

 

İnsan yaratılışı gereği inanmakla kendi kendini yönetebilen bir varlıktır. Yani inandığı ölçüde vardır. Yani inandığını başarır.Hani sürekli şikayetlendiğiniz, ne yaptıysak olmadı, derslerinde başarı sağlayamadı dediğiniz çocuklarınız var ya, öğrencileriniz var ya ,onların şartlandırılma sında bir yanlışlık olabilir mi? Yani demek istediğim; onlarla konuşurken kullandığınız hitap kelimeleri ile beklentileriniz zıt yönlü olabilir mi? ''Senden adam olmaz oğlum'' veya ''Geri zekalı kızım'' dediğiniz birinden ileriye gitmesini nasıl beklersiniz ki?

 

Sanki yanlışlardan birini daha, daha doğrusu büyük bir yanlışı daha yakaladık, ne dersiniz? Yalancılıkla itham ettiğiniz çocuğunuzdan dürüst olmasını nasıl beklersiniz ki? Verev ki yalan söylediğini de tespit etmiş olalım. Sen neden yalan söyledin? diye konuşmaya başladığımız anda onun anlayacağı tek şey ''yalancılığım tescillendi artık'' olacaktır. Bundan sonrasında yalan söylemekten eskisi kadar çekinmeyecek, tavırlarınızda değişiklik olmazsa, tescilli yalancı olmayı kabul edecektir. Ve sonrasında artık onu iyilik adına kaybetmiş olusunuz, sonrasında bu yanlış karakterinden dolayı onun başına gelenleri kader diye niteler siniz. Oysa o kader sizin yaptığınız hatadan dolayı, ona yazdığınız kader.Ne zamandan beri kader yazmaya başladınız?

 

Aynı davranışın en tehlikelisi öğretmenin yaptığı ithamdır. Çünkü sınıf arkadaşlarının da rol modeli öğretmenlerdir.Yani öğretmen söyledi mi herkes söyler. Hani ''Hoca ossurunca cemaat.....'' mantığı. Bu durumda artık onun için o sınıf bir vahşet yuvasıdır. Artık öğretmenin arkadaşlarına yaptığı her iyi hareketten kendi adına bir düşmanlık oluşturma ve kin besleme vakti gelmiştir onun için. Ülkemin yeni potansiyel suçlusu hayırlı olsun öğretmenim. Ellerine sağlık, hiç olmazsa bir kaç ta polis, avukat savcı yetiştir de ''tavşan kaç, tazı tut '' oynayalım, yıllarca yaptığın gibi. Bu arada yıllarca bu toplumun kaderini yazan, özür bu toplumun kaderini yanlış yazan en önemli unsurlardan birini de sen olduğunu unutmuyorum, yanlış yapan öğretmenim!

 

Annem rahmetlinin meşhur bir sözü vardı''söyleme arsız edersin,saklama hırsız edersin''.Bu gün bunu daha net anlamaktayım. Çocuklara hitap çok önemli! Bizim zamanımızda ''Eti senin kemiği benim'' mantığı ile yürütülen eğitimde kaderine kasap olmaktan vazgeçen öğretmene denk gelirsen yırttın. Gelecekte iyi bir işe sahip olabilirsin. Değilse yuttun topağı ile tezeği.İddia ediyorum, dünyanın en dürüst insanının karşısına çıkın her sabah, fazla değil kırk gün, sahtekar , dolandırıcı, katil, şerefsiz diye herkesin içinde seslenin, kırk birinci gün polis gördüğünde kaçıp saklanmazsa adam değilim. Demek ki söylem çok önemli bir kavram!

 

Öğretmenim gelin bu sene size öğretmenler odasında oturup, dolar ve euro günü tertiplemenizi, kredileri araştırıp,evler arabalar almanızı geleceği için, okuttuğunuz çocukların anne babalarının ,asgari ücretindeki vergilerden size ödeyen, Bulgar da Moldov’ya da bulunmayan meblağlar için az diye eylem yaptığınız,aldığınız maaşı az bulup anlamakta erindiğiniz derslerle, ya da bu ülkeye bu kadar olur, ya da bu ülkeyi ben mi kurtaracağım diyerek işinizi safsakladığınız, ama maaş gününde bankamatikten ayrılmadığınız, beğenmediğiniz işinizin parasını istemem yan cebime edası ile kaptığınız, bu cömert ülke ve onun geleceğinin teminatı çocukları için bir şey yapın. Bu çocuklara takacağınız lakapları yerine, gelecekte olmak istedikleri meslekleri lakap olarak kullanın. ''Doktor Ahmet Bey '' veya ''pilot Ayşe hanım '' gibi. Bu arada söylemlerim sadece söylemlerim deki tutum hal ve fikir durumunda olan öğretmenlere ya da öğretmenlik yapan bireylere, kendisini mesleğine adamış, bu ülkenin geleceği için yapılması gereken fedakarlıklardan daha fazlasını yapmış, yapmaya devam eden, değerli ''kel Mahmut hoca'' zihniyetli bütün cahillik ve ötekileştirici düşmanı nefer öğretmenlerimin önünde saygı ile eğiliyor, ellerinden öpüyor ve tenzih ediyorum. Unutmayın ki karşınızdaki her birey gelecekte bu ülkenin gerçek sahibidir. Hiç olmazsa ekonomiye katkınızın yanında insanlığa da bir tane katkınız olsun, ne dersiniz?