Erol Taşdelen


Korona Ekonomik Krizi kapıda mı?

Korona salgını ekonomiyi ve bankacılık sektörünü nasıl etkileyecek? Dijitalleşme sürecindeki bankalar personel çıkartacak mı? Tüm bu sorulara usta bankacı-ekonomist Erol Taşdelen yanıt veriyor:


Peşin peşin söyleyelim Türkiye’de de Dünya’da da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bu nerede ise genel kabul edilmiş kural oldu. Başta Neo-Liberal sağlık politikalar çöktü.
Her şeyin Piyasa Ekonomisi ile yapılamayacağını korona salgını gösterdi. Peki bu süreçte piyasalarda ve Bankacılıkta neler değişecek.
Neo – Liberal Bankacılık anlayışı çöktü
Neo-Liberal Bankacılık anlayışı bitmiştir. Türev ürünler ile şişirilen ve “ürün satın” kampanyalarına dönüşen neo-liberal bankacılığın sonuna gelindi. 2008’de ABD’deki Mortgage Krizi zaten bunu kanıtlamıştı.
Son 15 yıllık bankacılığa bakın, müşterinin ihtiyaçlarını gideren “müşteriye hizmet” anlayışı gitti yeni pazarlama teknikleri ile “istek-ihtiyaç” yaratılarak “ürün satış” teknikleri kullanılarak yeni tarz bankacılık ile geçti. Tıpkı markete girip hiç ihtiyacınız olmayan ürünler almanız gibi bankaya girdiğinizde de hiç ihtiyacınız olmayan ürünleri cebinize koyup çıkıyorsunuz.
Merkez Bankaları ve Bankalar aracılığı ile yaratılan bol para balonu teker teker patlıyor. Altın’a dayalı yeni bir para sistemi yüksek sesle dillendirilir oldu.
Bu süreçte ürün satışına odaklı bankacılık da bitti.
Corona Salgınında personeli sistemde değiştirilmesi gereken vida olarak gören anlayış da çöktü. Personeli bankalar yeniden keşfetti.
Dijitalleşiyoruz denilen sistemin insan olmadan hiçbir halt olmadığı da anlaşıldı. “Maliyet düşürüyoruz” diye binlerce insanı aynı binaya sokan anlayış korona sayesinde bu yöntemin ne kadar riskli olduğunu gördü. Buna rağmen insanlar evde çalışmaya başladı.
Bu önümüzdeki dönemde de sürecek gibi. Bankacılar için kötü haber bankalar önümüzdeki dönemde küçülecek. Geçici kapatılan çoğu şube tekrar açılamayacak. Son üç yıldır hızlanan personel azaltma yöntemi devam edecek. Bankalar ve diğer firmalar teknolojik yatırımlarını daha da hızlandıracak. İnsansız Karanlık Fabrikalar gibi denemeleri yapılan Personelsiz Banka şubeleri çoğalacak. Dijitalleştirilemeyen müşteriler de bu kriz sayesinde dijital hayata geçmek zorunda kaldı. Bu arada bir kötü haber de despot, mobbingçi Banka yöneticilerine,  devriniz bitti.

Korona Sağlık Krizi “Corona Ekonomik Krizine” dönüşür mü
Korona Sağlık Krizi Türkiye için kötü döneme denk geldi. Bir defa “Dolarizasyon” devam ediyor. Dört yıl önce bankalardaki Mevduatın % 35’lik kısmı Yabancı Para - Döviz iken son iki yıldır %50’nin üzerine çıkmış durumda. Piyasalara henüz hedeflenen “güven” verilemediğinin ciddi göstergesi aynı zamanda. Yabancılar “doldur boşalt” yöntemi ile Türk Yatırımcıları borsaya çekip ellerindeki kağıtları boşaltıyorlar. Borsada yabancıların payı her geçen gün azalıyor. Nisan ortasında tekrar USD / TL kuru 6,70 seviyelerini zorluyor. Döviz bulamazsak” Kısa Vadeli” dediğimiz bir yıl içinde ödenecek olan 175 milyar USD için TL’nin değer yitirmesinin önünü kesmemiz mümkün değil. Halen TL ciddi değer kaybetmiş durumda.
Döviz girişi sağlanmaz ise kriz kaçınılmaz olur
Döviz girişi sağlamamız gerekiyor. Burada iki temel yöntem var. Biri yurt dışından Devletin / Hazinenin ve bankaların direkt borçlanması. Diğeri de 2020’de açıklanan ABD para genişlemesi politikasından para almaya çalışmak. ABD elinde ABD Tahvili bulunan ülkelere bir o kadar daha USD vereceğini açıkladı. ABD’nin elinde ”ABD Tahvili” bulunan başta Avrupa ülkeleri olmak üzere İngiltere’ye bu fonlar açtı. Bunun yanında Brezilya, Meksika. Güney Kore gibi ülkeler de bu para genişleme imkanından yararlanacak. Yani ülkenin elinde 50 milyar USD ABD Tahvili var ise bir 50 milyar USD daha alabilecek. Türkiye son yıllarda bu Tahvilleri elinden çıkararak 2,8 milyar USD’ye kadar düşürdüğü için burada ilerleyemiyoruz. Görüşmeler şimdilik sonuçsuz kalıyor.
IMF kapısını mı çalacağız
Corona19 Salgını nedeni ile IMF bir fon oluşturdu. Şu an o fondan yararlanmak için Türkiye dahil ülkeler  görüşülüyor. IMF Başkanı Kristalina Georgieva’nın “Türkiye dahil görüşmelerimiz devam ediyor” dediği olay bu. CHP ekonomik kurmaylarından İstanbul Milletvekili İhlan ÖZKESİCİ’de bu fonların kullanması gerektiğini belirtti. Gerekçesi de “IMF’nin bu fonları kullanımında “Stand by” koşullarının olmadığı için kullanım koşullarının ağır olmayacağı” oldu. Bilinen bir gerçek daha var IMF’nin kararlarında ağırlıklı ortağı olan ABD onay vermeden herhangi bir adım atılamıyor. Bunun için de arka planda görüşmelerin ABD ile olması gerekiyor. ABD’nin ikna edilmesi için de ilk akla gelen Rusya’dan alınan S-400 Hava savunma sistemi. 2020 Nisanında aktifleştirilecek denilen S-400 sisteminin aktifleştiğine dair bir bilgi yok ortada. Yetkililer “teknik sorunlar çıktı gecikti” açıklaması yapar ise şaşırmayalım.
USD bulamıyorsak para basalım diyenler
Corona19 Sağlık krizi devlet gelirlerini azalttığı gibi bütçede olmayan ek maliyetler ortaya çıktı. İkinci çeyrek Türkiye için olumlu geçmeyeceği kabul edildi ve yılın ikinci yarsını kurtarmak için tüm planlar. Çözüm olarak ilk akla gelen “para basalım” diyenler. Para basalım, “para politikasını” önerenler bunu söylüyor ama para basılmasından sonraki süreç konusunda çözüm önerisi sunmuyorlar. Para basıldığında ne olacağını iktisat okuyan herkes bilir. İlk sinyal para bollaşması sonucu “enflasyon” oluşur. Enflasyon faizi ve TL değeri düşeceği için Dövizin yükselmesini tahmin etmek için yeterince tecrübemiz var. Taktik gereği kısa süre nefes alırsınız ama sonunuz komalık olur.
Swap çözüm mü
Kabaca para değiş tokuşu anlamına geçen Swap işlemi Türkiye’nin de uzun yıllar ve 2019’de sık kullandığı bir ürün oldu. 2018 çöküşü biraz daha hasarsız atlatıldı ise arka planda yapılan Swap ve Forward tarzı Türev işlemler sayesinde oldu. Bunu işin içinde olan herkes biliyor. Swap’da uluslararası piyasalara TL verip USD alabiliyoruz. 2020’deki sıkıntı 2019 yılında yurt içi spekülatif dalgalanmayı önlemek için  İngiltere - Londra merkezli işlemleri TL vermeyerek ve faizleri % 1300’lere çıkararak önledik. Yani yabancı yatırımcıyı o günlerde baya bir dövdük. Bu güvensizliğe neden oldu. Aynı adamlardan şu an “swap yapalım” diyoruz. Bu arada Şubat ayında buradaki faizleri %65’lere çıkardık. Soru şu adamlar zarar edecekleri işe niçin girsinler veya girmesini nasıl bekleriz. Bu güvensizlik nedeni ile Türkiye Risk Primini yükseltti. CDS denilen gösterge, 2020 Mart ayında şeytanı da ifade eden 666’larda uzun süre durdu. IMF “görüşüyoruz” dendiğinde biraz gevşeme oldu. Böyle bir anlaşma olduğunda Risk Primi de Döviz Kurları da gevşeme göstermesi sürpriz olmayacaktır.
Öyle ya da böyle ciddi bir kırılma noktasına gedik ülke olarak. Bu aylarda ( hatta haftalarda ) alacağımız kararlar Cumhuriyet’in 100. yılına nasıl gireceğimizi de belirleyecek. Alınacak kararların siyasi ekonomik sonuçları olacağı kesin. Yaşayıp göreceğiz.
Erol TAŞDELEN
Ekonomist – Siyaset Bilimci
Tasdelen34@gmail.com