Hüseyin Gökçeli


Korkunun ana prensibi ‘suskunluk'

Üniversite'de öğrenim gördüğüm yıllarda, aldığım derslerden yola çıkarak en dikkatimi çeken anekdotlardan bir tanesi de ‘suskunluk sarmalı' idi. Bir kişinin/grubun savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun (okulda sınıf, fabrikada soyunma odası, orduda yemekhane, belediye otobüsü, akraba ziyareti, hastane koridoru vs.) ‘genel-geçer' kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi [sosyal dışlanma|toplumdan dışlanma}} korkusu nedeniyle konuşurken kendini kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin (veya kendi fikrine yakın görüşlerin) toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar.


İşte böyle bir şey idi. Sonra düşündüm Bir insan yanlışın yanında doğruyu söylemek için, niye susar ki? Susmayı niye tercih eder? Konuşmak gibi hayvanlardan ayırt edici bir özellik Allah tarafından kullarına bahşedilmiş iken. Korku mirim korku. İnsan olarak yaşamaktan korkuyoruz. Yaşamak dediğim ‘insan gibi yaşamak’ bir ağaç gibi tek ve hür. Kimseye bağlı olmadan, kimseye muhtaç olmadan, yaşamın tadını doyasıya vararak yaşamaktan bahsediyorum. Yaşamın bize getirdiği korkuların yanında susuyoruz. Susmak bize daha kolay geliyor korktuğumuz için. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ deyip kendimizi kalabalığın arasında yalnızlığa itiyoruz. Susuyoruz. Okuduğumuz kitapları gazeteleri, dergileri, karikatürleri dile getirmekten korkuyoruz. Çünkü toplumun çoğunluğu bunun okunmasını uygun görmüyor veya cahil kalmayı tercih edip okumamayım kendine âdet ediniyor, ama bizim düşüncemiz hiçe sayılıyor. Çoğunluğun içinde azınlık kaldığımız için susuyoruz. Bir kişiye bağlı kalarak onun yolundan yürüyen topluluğa, ‘Dur kardeşim bu yol dikenli, bu yolun sonu zulüm’ diyebilmeli insan. Susmaktan, korkmaktan vazgeçip kendi doğrularını söylemekten dile getirmekten çekinmemeli. ‘Aman başıma bir şey gelmesinde’ düşüncesinden sıyrılıp artık susmak yerine özgürce konuşmayı benimsemeli. Çoğunluğun içinde azınlık kalma meselesi. Eğer Ayşe, Fatma, Ahmet, Hüseyin… Bu masa yeşil diyorsa, senin bunun rengine beyaz deme lüksün yok. Ve sen o masanın renginin beyaz olduğunu dile getirmediğin sürece, yanlışı doğru yapmadığın sürece susmaya mahkum kalacaksın. İçindeki korkuyu bitirmedikçe, insanların savunduğu fikri(Yanlış ise) dile getirmediğin sürece sen bir korkak olarak yaşamını sürdüreceksin. Şimdi korkak olup susmak mı? Yoksa avazın çıktığı kadar yüksek sesle haykırmak mı?