Barış ELÇİ


Hangimiz daha büyük yalançıyız?

Herkesin gerçeği kendine göre lafına fazlaca da itibar etmemekteyim. Hatta hiç itibar etmemekteyim. Çünkü matematikte iki kere ikinin dört etmesine engel tek şey ölçütün farklı olması.Yani kullanılan sayı tabanının. Bilindiği üzere yeryüzünde kullanılan en yaygın sayı tabanı onluk taban. Bu yüzdendir ki bizim millet onlukları görünce tabanları kaşınıyor, yüzlükleri görünce tabanları yağlanmışcasına paranın kaynağına doğru tam gaz koşmaktalar. İşte tamda bu sebeptendir, herkes herkesi, hatta hızını alamayıp kendisini bile kandırabilme erdemliliğini(!)gösterecek kadar yetenekli olabilmektedir.


İnsanların doğallığını kaybettiğinden en çok şikayetlenen bizler, insanlar en doğal hali ile bizimle ilgili gerçekleri görünce, doğal olarak, fikirlerimizden dönüş yapıp, gerçeklere gözümüzü kulağımızı kapattığımız yetmezmişcesine, bir de gerçeği bütün çıplaklığı ile gözümüzün önüne seren bu insanların bir daha bunu toplumda kimseye yapabilme zeminini bulabilmesi açısından, karalama kampanyaları ve dedikodu turları düzenlemez miyiz? Vallahi taktire sayan bir titizlik ve dürüstlük örneği (!)Bir de bütün bunları yaparken, dürüstlük ve doğruluk adına kendimizi koyduğumuz noktadaki yerimizi de sağlamlaştırma konusunu da pekiştirmeyi ihmal etmeyiz. Hatta bazılarımız bu olayı o kadar abartmaktalar ki olmayan konuların varlıklarına kendileri dahi inanabilmektedirler. Oysa ünlü bir düşünürün ''ben seni kandırıyorum, sen de kendini kandırıyorsun, şimdi söyle bana hangimiz daha büyük yalançıyız?'' söylemi liseden beri hayat felsefesi olarak, kitaplarda okutulması gereken bir bakış açısıdır. En kötüsü, daha doğrusu daha da vahim olanı nedir, bilir misiniz? Şimdi hani biz nefsimiz gereği, bilirkişilerin dillendirdiği gerçeklere kulaklarımızı kapatır, kayıtsız kalırız ya, emin olun ki hayat bize gittiğimiz yanlış yolun, uyguladığımız yanlış seçimlerin faturasını mutlaka ama mutlaka keser. Sonrasında ise Allah'ım bu benim başıma neden geldi? diye sızlanır dururuz. Ehliyet yaşı tutmayan oğlunun yaptığı ufak bir kazada, oğluna arabasını ''benim aslan oğlum, büyüyecek tabi ki de bir ufak hasardan ne olmuş yani'' diye savunan bir babanın daha sonrasında, aynı evladının mezarı başında sızlanmalarına şahit olunca, emin olun insanın kendini kandırmasının ne kadar yanlış olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Ama bazen hepimiz dönüle bilen noktada olamaya biliyoruz.

O halde madem ki yaptığımız her hatanın bedelini ödemekten başka çıkarımız yoksa, yapmamız gereken; bu konuda daha önce yaşamışlara en azından söz hakkı verirsek, tecrübeyi edinmiş olmayız belki ama, bedel ödemeden önce, başımıza ne gelebileceklerin daha önceden hesaplayıp, tercih yapma hakkına sahip olabiliriz. Nasrettin hoca daldan düşünce, geçmiş olsuna gelenler arasından sadece daldan düşenlerin kalmasını ,çünkü kendi acılarını sadece onların anlayabileceğini, diğelerinin boşuna beklememesi gerekliliğini vurgulayan bir fıkrası da vardı değil mi?

Eğer ortada hakikaten bir tecrübe varsa, bunun anlamı burada bir emek vardır demek. Memleket adına her tecrübe zaten bir maliyettir.Çünkü malesef hiçbir tecrübe evde yatarak gerçekleşmemekte. Hatta biz bu tecrübeleri aktarabilmek adına çok büyük maliyetlerle okullar kurmuşuz, fakat buralarda bile yine tecrübesizlikten, tecrübelerimizi gelecek nesillere aktara mamaktayız. Bu yüzden her bilgiyi her seferinde yeniden satın alarak maliyeti her seferinde artırmakta, bunun karşılığında hiçbir ürün alamamaktayız. Dolayısıyla yerimizde saymaktayız. Oysa Avrupa bu olayı aşmanın çeşitli yollarını bulmuş. Mesela yaşam koçluğu. Bu insanlara belli eğitimler vererek, diğerlerine rehber tayin etmiş.Bizde ise bırakın yaşam koçu, eğitim koçunu, psikolojik danışmanlara dahi itibar edilmemekte.İlla ki her şeyi tekrar tekrar deneyerek, maliyeti katlamışız, ülkemiz adına hiçbir fayda sağlamamışız,kimin umurunda?Yeter ki bizim ''her haltı ben bilirim'' edamıza laf gelmesin.

Peki sorum şu; ey vatandaş sen her konuda mükemmel isen, neden ulema ya da mesih değilsin?

Aslında aklıma ''eskiden her şeyi en iyi, en mükemmel ben yapardım, tek kusurum kendimi beğenmekti, sonra bu hatamı fark edip, terk ettim. Oh be şimdi kusursuzum''diyen kişi geldi. Ey millet açın gözünüzü kulağınızı; Allah'tan, başka mükemmel gelmeyecek diye kesin emir olduğunu unutmayın.Kendinizi kandırmaktan vazgeçerseniz, daha büyük yalancı olmaktan kurtulur, hatta dürüstlüğe doğru da yol alabilirsiniz,en azından denemeye değmez mi, ne dersiniz?