Barış ELÇİ


ELBETTE HERKES BU VATANA HİZMET ETMEKTE!

Burada hiç bir sıkıntı yok. Kimsenin aksini iddia ettiği de yok! Sorun bu işlere tarafsız olmayan yetkiler tarafından, objektif yorumla belirlenememesi. Yani işin erbabının belirlenememiş olması. Dolayısıyla verilen hizmetin yapılan masrafı karşılamamasından dolayı meydana gelen kalite ve verim düşümü söz konusu. Burada meydana gelen enerji kaybının damlalarını birleştirseniz emin olun, inanılmaz kayıpların yaşandığını görürsünüz.


Gerçi zaman zaman bu israf konusundaki kalemleri listelemek konusun da ,sayı  doğrusundaki doğal sayılarla yapılan eşlemede , dizilerin limitinin sonsuza ıraksadığını görmekteyim. En acımasızı da bizim gibi inançları tarafından israfın kesin bir dille haram kılındığı bir toplumda bu kadar israf yapılıyor olması. Biz lisede  iken Japonya'da ve Çin'de insanların pirinç taneleri üzerinde yaptıkları tasarruf hikayeleri anlatılırdı öğretmenlerimiz tarafından. Herkesin tabağında, bir öğünde iki tanecik pirinci çöpe gönderdiğinin hesaplanması ile  bunun nüfus sayısı ve öğün sayısı ile bir yıldaki gün sayısı ile çarpımı sonucu meydana gelen israfın, kaç dönüm tarladaki bir yıllık pirinç üretimine karşılık geldiği, yüz yılda bu sayılarla yapılacak israfın kaç tane ülke ekonomisine karşılık geldiği hesaplanmakta idi. Bu hesapları o gün yapan ülkelerin bugün dünya ekonomisindeki durumlarına bakılırsa bizim hangi hesabı yanlış yaptığımız bal kabağı gibi ortaya çıkmaktadır. Derseniz ki biz  hangi hesabı düzgün yaptık ki? Katılırım size. Oradan derim ki bizim bu hesapları düzgün yapamamamızın sebebi; biz hiçbir işi erbabına teslim etmedik ki. Hem de neyin uğruna? Sadece yandaşım, akrabam, eşim dostum, oğlum kızım, fikirdaşım, arkadaşım, iş sahibi olsun diye. Hiç düşünmedik ki bu adam iş sahibi olsun olsun da; peki bu adam bu görevde gerçekten başarılı olabilir mi? Zaten burası hesaplanarak bir kayırma yapılsaydı emin olun israf edilen bu enerjiler bu gün yine bu kadar fazla olmaz, ülke olarak ta bu kadar geri kalmazdık. Ben Gaziantep’te üniversite okurken, bir arkadaşımın babasının TKİ de işçi olduğunu ZONGULDAK’ ta kömür madeninde işçi olarak çalıştığından bahsetmiş, Gaziantep’te oturduklarını söylemişti. Nasıl oluyor diye sorunca, sağ olsun  o dönemin bir siyasetçisinin akrabası oldukları için sadece ay sonunda adına bağlanan maaşı almak için bankaya kadar gitmesinin yettiğini söylemişti. Bugün halk olarak devlet kurumlarında  faaliyet gösteren taşeron firmalara karşı eylem yapan bizlere de bu tür fırsatlar verilse, istemem yan cebime diyen , Müslüman bir toplumuz üstelik. Şu an da dahi gençler arasında yapılan anketlerde dahi en popular iş kollarının devlet dairelerinde olması hiçte şaşırtıcı değil. Çünkü ''devletin malı deniz, yemeyen domuz” söylemi ancak bizim lügatımızda. Yıllarca kitlerin zararını bu halkın sırtından tamamlamak zorunda bıraktığımız yönetimlere taşeronluktan başka seçenek bırakmayan biz, ''taşerona hayır!'' diye bağıran yine biz. Bugün kamu yararına yapılan yatırımlara, en basitinden sokaklardaki banklara bıçaklarla kazı yapılan, okullarda duvarlarına kopya yazılan, karalanan, hastanelerdeki lavaboların musluklarını kıran, camiilerdeki tuvaletlerde aynaları kıran devletin malını yiyemediği için koruması gerekirken sadece hırsından kıran döken, sonra da bu tür hizmetleri yenilemediği için, yönetimlere protesto gösterisinde bulunan, yeryüzündeki tek toplum biziz galiba. Her şeyi devletten beklerken, devletin yaptıklarını korumak bir kenara, yıkıp döken, maddi yardımları gerçek ihtiyaç sahipleri kendi tanıdığı , görüşünden, akrabası olmadığı için, sadece kendi istediği kişilere akmasını sağlayan idareciler, yöneticiler, idarecilerin memlekete , değerlerine, geleceğine kuşun sıkanlarla eşdeğer olduğunu düşünmekteyim. Bu tür yatırımların israflarla sonuçlanmasına, bilerek ya da bilmeyerek, sebep olanların ,işledikleri bu suçun kanunen karşılığı'' vatana ihanet ''olmalıdır!

 

 

 Durum böyle iken, bu tür kişilerin bu yerlere getirilmesindeki eylemlerinin karşılığını düşünememekteyim. bütün bu israfların üzerine bir de kişisel israflara değinmekte fayda var. Millet olarak en çok ön plana çıktığımız konulardan bir tanesi de yardım. Ülkemiz komşularının ,soydaşlarımızın, din kardeşlerimizin, dünyanın herhangi bir yerinde yardıma muhtaç bir grup, kişi  bulunduğu zaman, en önde tüm kurum ve kişilerimizle, biz yardıma koşarken, bu durumların medyaya yansımalarında bir lokma ekmeğin dahi ne anlama geldiğini en iyi gören toplum biziz. Gerçi din adamlarımızın bu konu üzerinde söylemlerini kendilerinin bile uygulamadıkları bir ülke olmamız hasebi ile bu konudaki söylemleri etki yerine tepki de geliştiriyor olabilmesi de muhtemeldir ama, her türlü anlatımlara rağmen, hala çöp tenekelerinden çıkan günlük sadece ekmek  israfı inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır.Hem de sadece bir lokmasına, bırakın Afrika’yı ülkemde bile ne kadar aç insan olmasına rağmen,hala çöplerden çıkmasına ne yorum katarsınız bilmem .Bir zaman ,bir şehrin lüks bir semtinde bir tanışımın, işleri kötüye gidince,yaklaşık bir kilo kadar kıymayı paketi ile birlikte çöp kutusuna atmasının anlamını sorduğumda ,zenginliğimizin göstergesi diye cevap vermesinin şokunu hala taşımaktayım.

 

 

Bu toplumun elbette her bireyinin kafası ayrı bir maharette çalışmakta.Bundan kimsenin şüphesi yok ki. İspatı, bu ülkede herkes işi bilip işe gitmeme sözünü çok iyi kullanmaktadır. Maalesef kavrayamadığımız konu şahsi çıkarlarımız ,menfaatlerimiz ile ülkemizin menfaatlerine verdiğimiz zararı kestirememek.ülke menfaatlerine zarar verdikten sonra şahsi sağladığımız çıkarların beş para etmeyeceği.Gelin görün ki bizim bunları hesaplayacak kadromuzun oluşma şekli de bu yöntemden uzak olduğu için,ülkesine verdiği hizmet ş,şahsi çıkarlarına verdiği hizmetin gerisinde kalmak koşulu ile ülkemin,milletimin çıkarlarının zedelenmesine, milli kaynakların ,enerjinin israf olmasına sebebiyet vermekte.Yani kaş yaparken göz çıkarmakta.O zaman benim ,aman bırak gözüm yerinde kalsın ,edası ile düşünmüş çok mu abeste iştigal bir durum, ne dersiniz?