Erol Taşdelen


Corona günlerinde Aşkı Banka 

Biraz da olsa Bilim Tarihi ile ilgilenenler Einstein'ın İzafiyet Teorisine aşikardır. Teorinin temeli "Işık Hızı" ile ilgili olsa da çıkardığı sonuçlardan biri de "Zaman" ile ilgili olması ve zamanın sandığımız gibi doğrusal akışının eşit olmadığını da ortaya koyuyor. Tam da bu zamanlardaki gibi. Yoğun bakımda Corona19 ile mücadele edenler ve evde hapsedilmiş duygusu yaşayanlar için zaman geçmezken aynı zaman içinde Fedakar sağlık ekibi için zaman çabuk geçiyor. Azrail ile zaman yarışı içinde yorulmadan koşturan kahramanlara selam olsun. 



Corona19 sinsi sinsi mi yayıldı ?

Corona19 Çin’de ilk görüldüğü 2019 Aralık olmasına rağmen Türkiye’ye Resmi olarak gelmesi 2020 Mart ayını buldu. Resmi diyorum çünkü belki daha önce gelmiş olabilir ama ilk tespitler Mart başını buldu. Bir iki yurt dışından gelen gruplarda rastlanan ve tedavi altına alan grup ile her şey kontrol altında giderken birden bire 20 binden fazla insanın UMRE’ye gittiği bunun üçte ikisinin karantinada tutulmadan evlerine gönderildiği haberleri dolaşmaya başladı ki bundan sonra iş kontrolden çıkmaya başladı. UMRE için engel olmayan Diyanet de, Organizasyon firmaları da hala resmi bir açıklama yapıp sorumluluğu üzerine alan olmadı bu süreç içinde. Nisan Başında Diyanet sadece “UMRE’den gelenlere  uçakta ateş düşürücü verildiği” haberlerin gerçek olmadığını duyurdu ama “UMRE için niçin izin verildiği?” sorusu hala ortada muhatabını arıyor.

Kabe Corona nedeni ile kapatılmış ama bizim ahali illa da Umreye gideceğim demiş, engelleyen uyaran da olmamış belli ki. Umarın Diyanetin beyanı doğrudur da dönüşte havaalanında kontrollere yakalanmamak için uçakta ateş düşürücü verilme haberleri asılsızdır. Yok doğru ise bunu yapanlar bir an önce tutuklanmalı, sorumlulardan hesap sorulmalıdır. İnsanlık suçu işlemiş oldular çünkü. Emniyet ve Savcılık bu konuda soruşturma yapıyordur umarım.

Ahali tedbirleri anlamakta zorlandı

Tabi bu süreçte Umre’den gelen son gruplar da olsa topluca öğrenci yurtlarında zoraki karantinaya alınıp tepki gösteren “bizde var ise size de geçsin” diye Polisimizin yüzüne tüküren terbiyesizlere ne yapıldı bilmiyorum. Başka ülkede olsa yargılanır. Zira tükürüğünü otobüste sağa sola silen biri tutuklandı yurt dışında. Tokat’taki örnekte olduğu gibi hastaneden kaçıp ölen sorumsuzlar da oldu. Kendi öldüğü yetmiyormuş gibi çevresindeki herkesi yaktı, belki o sorumsuz yüzünden yeni ölümler olacak tüm aile hastanede çünkü. Sokağa çıkma yasağına rağmen “canım sıkıldı” diyen mi dersin, PTT, Banka sırasında illa koyun koyuna sıra bekleyeceğim mi dersin kötü örnekler saymak ile bitmez.

Sağlıkçıları koruyamadık

En içimi acıtan da “birbirimizin maskesini kullanmak zorunda kalıyoruz” diye feryat eden İtalya’daki sağlıkçılar oldu. Bizde de bazı Sağlıkçılar aynı zamanda yaptırdıkları test sonuçlarını bir haftada aldı. Tabi geçen sürede sonuçların da bir anlamı kalmıyor. Sağlıkçılar her hafta teste tabi tutulmalı. Sağlık Bakanımız “601 sağlık çalışanımızda virüs tespit edildi” açıklamasını yaparken ne kadar zorlandığına şahit olduk. Çapa ve Cerrahpaşa Tıp fakültelerinden arka arkaya  Prof. Hocalarımızın ölüm haberleri gelmeye başladı. Görünen o ki hiç istemeyiz ama bu tür haberler devam edecek. Belli ki bir yerlerde bir sorun var. Sağlıkçılar fedakardır. Çocukluğum Ebe olan ablamın ( Gülüzar Kılıç/Taşdelen ) yanında köy köy dolaşıp sağlık kontrolü yapmak, aşı yapmak, sağlık hizmetini halkın ayağına nasıl götürüldüğünü yaşayarak görerek geçti, oradan biliyorum. Sağlıkçısını koruyamayan hastasını nasıl koruyacak. Sadece bizde değil bu ihmal İtalya’da Mart sonuna kadar 69’u doktor 120 sağlık çalışanı öldü. İtalya’da Doktorlar ve Sağlık Yöneticileri Sendikası ( Anaao Assomed ) efekte olan sağlık personeli çalışan sayısını 10.000’i geçtiğini açıkladı. ABD’nin Fransa’ya satılan maskelere nasıl el koyduğunu da gördük. ABD – Fransa – İtalya – Almanya birbirini suçlar oldu. Bu süreçte, “korku” ahlak tanımaz hale getirdi, insanları da ülkeleri de.

Bu süreçte iyi örnekler de oldu tabi ki. Önce kötü örnekleri azaltalım iyilere sonra methiye dizeriz.

Corona günlerinde Aşk-ı Banka

Hastanelerden sonra en riskli grup, Market, Fabrika, PTT ve tabi ki Banka gibi insan yoğunluğunu fazla olduğu grup oldu. Bankacılarda bu yazı yazılana kadar 2 kişi vefat etti, Corona19 tespiti yapılıp hastanede yatanları da biliyoruz. İstanbul, İzmir, Edirne, Tekirdağ, Van gibi illerde bankacılar ciddi risk altında. Sayısını bilmediğimiz banka şubesi karantinaya alındı. Tedbiren kapatılan Banka ve PTT şubeleri oldu bu süreçte.  Bazı bankalar Corona19 tespiti yapılan personel olmasına rağmen büyük sorumsuzluk göstererek hiçbir şey yokmuş gibi o şubelerini açtılar. Çalışan bankacılar büyük bir aşk ile işlerini hala yapmaya devam ederken içlerindeki kaygı, korku ve endişe gibi duygularını bastırmış görünüyorlar. Çoğu ailelerine hala niçin çalıştıklarını açıklayamıyor. Geçen hafta Edirne örneğini yazmıştım. Personel 1 hafta önce efekte sendromlar gösterip izne çıkması bir anlam ifade etmiyor zira o şubede dokunduğu yerler oldu ve saatli bomba olan şubelere personel bile bile sokuldu. Zira o personel daha sonra test sonuçları pozitif çıktığı için hastaneye yatırıldı. Taşıyıcı olma özelliğinin bir aya kadar da sürdüğü biliniyor. Hukuki ve Vicdani sorumluluk karar alıcılardadır.

Edirne Şubesini açan CEO’nun, Bölge Müdürünün gidip o şubede bir saat kalmasını isterdim mesela. Hem personele moral olurdu hem de ne kadar güvenli olduğunu göstermiş olurdu. Hoş biz ülkede radyasyonlu çayları, siyanürlü suları içip “bakın bir şey olmuyor” diyenleri çok gördük. Dedim ya bizim kuşak çok deneyimli.