Nurcan Erarslan


Babam

Türk babalarının bazı ortak özellikleri var, yaşam çerçeveleri ne olursa olsun bu ortak özellikleri her Türk babasında görebilirsiniz. Mesela biraz ilgisiz görünürler. Annelerimizin şefkati, sevgisi ve hatta cezalarının yanında babamız ne yaparsa yapsın bir parça az görünür. Bize nasıl göstereceklerini bilmedikleri bir sevgi taşırlar içlerinde. Büyüyüp de insanların gözlerini okumayı öğrendiğimiz de babamızın gurur duyan bakışlarında tamamen anlarız ki babamız bizi seviyor.


Halbuki daha doğmadan bizim için heyecanlanmış, belki de, “Erkekler ağlamaz” diye bize söylenmemiştir ama ilk kalp atışımızı dinlediklerinde, ilk tekmemizde ağlamışlardır. Ya da gözlerinin içi gülmüştür. Tarifsiz bir coşku yaşamışlardır. Bir parça da korku, zira dün çocuk olan adam bugün artık eve sadece ekmek değil geleceği güvenceye alacak ne varsa getiren bir baba olmuş, hep bir sonraki adımlarımız için çalışır hale gelmiştir.

Biz çocuklar daha bir bebek bile olmadan önce hop oturan hop kalkan babamızın en komik ve en telaşlı hallerini kaçırmış, “Sonrası şoku”ndaki babamıza merhaba demişizdir bilinçsizce. Bebekken bizi kucaklarına eğreti bir şekilde alıp yarı şaşkın yarı mutlu bir şekilde suratımıza bakarlar ki bu onlarla ilk tanışmamızdır. Sonra biz büyüdükçe oyunlar, kandırmacalar, yetişkin halimizde yaşasak utandırıcı ama küçükken çok tatlı olan “mış gibi”ler…

Babalar; çevremizi tam anlayana kadar oyun arkadaşımız.

Aynı zamanda otorite figürümüz. O kaşlar bir kalktı mı at elindekini ve kaç. Yok, vuracağından değil, maalesef vuranlar da var bazı Türk babalarında ama benim bahsettiğim o değil. Zaten vurması gerekmiyor bir kızması yeter başınızın belada olduğunu anlamak için. Evin reisi “höt” dedi mi akan suların durduğu, güçlü, kahraman figür; baba. Yıllarca dünyanın en güçlü adamı saydığımız, “Benim babam senin babanı döver” oyunlarına kattığımız babamız.

Hani aile ya, zaten karşılıksız seviyoruz, bağlıyız, ama dünyadaki en’dir baba. “Büyüsek de onun gibi olsak” ya da, “Yakışıklı babam gibi” dediğimiz bir eşimiz olsa deriz küçükken. Çoğu göbeklidir de hani, yeni evlenen erkekler eşlerinin lezzetli yemeklerini yedikçe kilo alır, çocuk olup da “baba” diyene kadar göbek evin bir ferdi olmuştur bile. Baba ile ayrı o göbek ile ayrı oyunlar oynanır.

Derken büyürüz. Ergenlik döneminde babamıza kızar, hatalarını eksiklerini görmeye başlarız, kavgalar eder, jenerasyon çatışmasına gireriz. Yıllarca birbirimizi anlamadan devam eder bu… Sonra büyürüz. Yine. Bu sefer anlarız babamızı. Yaşadıklarını… Kararlarını… Nedenlerini…

Üzülürüz kendimize, haksızlık ettiğimizi düşünür, özür dilemenin yollarını ararız.

İşte bu yüzden her ne kadar, “Yılda bir gün hatırlanma” olaylarına çok olumlu bakmasam da aslında iyi ki varlar. Babama kızgınken bile verdiğim küçük hediyelerim, çocukken çizdiğim resimler, babamın mutlu gülümsemesini verdi bana. Ben daha haksız olduğumu bilmeden affetti beni.

Sonrasında onu anlamadığım dönemleri fark ettiğimde bir kez daha bildim kıymetini.

Benim var olma nedenim. Benim ilk oyun arkadaşım. Benim kahramanım.

BABAM.

BABALAR GÜNÜN KUTLU OLSUN.

Tüm babaların babalar günü kutlu olsun.