Nurcan Erarslan


Ambulansı beklerken

"Ağlamak hiçbir şeyi çözmez." Kendime bu cümleyi tekrar edip duruyordum, annem baygın yatarken salonda, babam elinde limon kolonyası başını ovuyor bir yandan da hala gelmemiş ambulansa küfürler ediyordu. Ambulans nerde kalmıştı? 112'yi arayalı en az 20 dakika olmuştu. Hastane o kadar uzak olamazdı. Hani eski zamanlar olsa anlardım ama artık her ilçede en az bir hastane ve yığınla sağlık ocağı vardı. Keşke arabamız olsaydı belki biz götürebilirdik annemi acile. Gözümden bir damla yaş aktı, sessizce sildim ve camdan dışarı bakmaya gittim, nerde kalmıştı bu ambulans?


Çocukken ambulans araçları sirenini çalıp son surat gittiklerinde çok heyecanlanırdım, bazen peşlerinden bakardım. Ne zaman görsem, “Anne, baba, bakın ambulans!” diyerek çığlıklar atardım. Bazen peşlerinden bile koşardım. Bir gün o havalı ambulans şoförlerinden olacaktım, hasta insanları doktorlara getiren bir hayat kurtarma aracını sürecektim. En büyük hayalimdi. Gerçek de oldu. Ancak hayallerimdeki kadar neşeli bir iş değilmiş. Bunu anlamam çok uzun sürmedi. Haddinden fazla stresli bir iş. En azından doktora yetiştirme çabaları hala gerçek diyerek kendimi avutuyorum. Ama trafik beni, bizi öldürmeye devam ediyor. Trafiğe çıkan insanlar ehliyetlerini hakikaten kasaptan alıyor olmalılar zira hayat memat meşalesi olan ambulans gelince yol vermek gerektiği kavramını hala öğrenememişler. Siren şiddetle çalıyor, tüm sokak duyuyor ama önümdeki şoförler duymuyor belli ki. Ya geç kalırsam? Başka bir yol var mı gidebileceğim? Dur, panik yapma. Sakin ol. Diğer türlü nasıl zaten çok stresli aile yakınlarının bağırışlarına dayanacaksın. Bu aracı kullanacaksan sakin kalmalısın. Dat! Dat! Hadi ama! Trafik yol ver bana! Bu arabayı bekleyenlere!

Kalp krizi geçiriyorum besbelli. Sol tarafım uyuştu. Sıkışıklık hissi akıl almaz derecede. Ambulansı arayacak kadar halim vardı neyse ki. O da kim bilir ne zaman gelebilecek. İyi ki internet var, daha önce izlediğim kısa bir videoda kalp krizinin belirtileri ve neler yapılabileceği söyleniyordu. İyi ki sonraki videoya geçmedim ve izledim, öğrendim. “Bayılmadan evvel 10-20 saniye var” diyordu “Hemen 112’yi ara.”

Acı inanılmaz boyutta olmasına rağmen sakinliğimi korudum. Bir gün kalp sorunu yaşayacağım aşikardı zira hem ailede vardı kalp hastalıkları, hem de sigara içiyordum çok. Sigara içmek ciğeri tüketmez ise kalbi mutlaka tüketir. Keşke daha önce bırakabilirken bıraksaydım. Belki de şimdi yatmış ambulansı bekliyor olmazdım. 112’yi aradım. Kapıyı açtım ambulans görevlileri için. Bu sürede kendimi öksürttüm. Aspirin emmeye başlayarak uzandım. Yapabileceğim başka bir şey yok. Ambulansı beklemekten başka…

Lanet olsun! Tam da gideceğim yolda bir kaza olmak zorundaydı zaten! Sirenleri duymuyor musunuz kardeşim! Ambulans bu! Oyuncak araba değil! Polis gelene kadar bekleyeceklermiş! Kanun böyleymiş! Yahu çek arabanı öyle bekle! Azıcık yol ver, çok değil!

Hikâyelerdeki hastalar hastaneye yetişebildi mi dersiniz? Şoförler vaktinde varabildi mi? Kim bilir… Bizim de başımıza gelmeden öğrenemeyeceğiz. Eğer trafiğe, insanımıza güvenseydik, “Büyük ihtimalle” cevabını verecektik en azından. İşte bu nedenle duyarlı olmak toplum için olduğu kadar bireysel olarak da önemli.