Nurcan Erarslan


Aksiyon bağımlıları

Biz Türk insanı olarak fazlasıyla agresifiz. Kavgaya girmemiz için bir bakış bile yeter. "Ne bakıyonlan!" diyerek sokarız kendimizi pata küte kavgalara. Bazılarımız kenarda durup izleriz olup biteni, bazılarımız ayırmaya çalışırız. Bazılarımız da kavga sebebidir. Bir şekilde nasibimizi alırız çevremizdeki gürültüden.


Mesela komşu kavgaları duymasak da, görmesek de, bilmek isteriz. Dedikodusunu yaparız. Yaptığımız dedikodulara da kılıflar uydururuz ki dantelli işlemeli. Yani sonuçta çevremizde olan bitenden haberimiz olmalı ki ne zaman neye müdahale edeceğimizi de bilelim. Sonuçta mahallemizi paylaştığımız insanları bilmemiz gerek,di mi ama?!

Bir gürültü duyduğunda hemen pencerelere koşmayan yoktur.Meraklı diye sıfatlandırdığımız bazı insanlar pencereye ilk koşanlar olur. Sonra sırf o gitti baktı diye gidenler olur. Önemsiz bir şey ise hemen geri otururlar, hala gelmediler ise kaçırılmaması gereken önemli bir şey diyerek strateji planları kuranlar da vardır. Ama bir şekilde mutlaka o pencereye gidilir. Şayet pencereye koşmadığınız zamanlar olduysa ya korkudandır ya da zaten pencereler dolmuştur diğer insanlarla, size zaten anlatacaklarını bildiğinizden sakini oynarsınız içten içe merakınız sizi kemirirken.

Bütün bu aksiyon mahalle kavgası olmak zorunda değil elbette. Mahallemizdeki komşularımız dışında da komşularımız var, tüm Türkiye’nin geleceğini etkileyen savaşların sürdüğü. Başımıza ne geleceğini bilmek için izleriz haberleri. Hakkında konuşuruz çevremizdekilerle. Teoriler üretir şikayet ederiz.

Aksiyona bağımlı olduğumuz bile söylenebilir. Sessiz sakin geçen bir gün bizim için dinlendirici olmaktan çok sıkıcı gelmeye başlar. Aksiyon dolu günlerin ardından biraz dinlenmek tatile gitmek isteriz ama tatiller de aynı şekilde ilk üç günden sonra sıkar boğar… Ne yapsak da bir aksiyon olsa diye düşünür dururuz.

Peki; bu kadar içimize işlemişken aksiyon dolu yaşam, acaba ne olurdu sessiz sakin bir yere gitsek şöyle birkaç ay için?

Bunalıma girerdik.

Şahit olmadım değil.

Hep yeşiller maviler içinde, rahat ve huzurlu bir hayat diledikten sonra farz edin ki Avustralya’ya gittiniz. Yemyeşil, insanlar saygılı, sokakta kavga yok, dilenci yok, sapık yok. Cennet değil tabi burası da ama suç oranı dünyanın en düşük seviyelerinde. İlk bir ay süper! Yeni bir ülke yeni insanlar derken her şeyi keşfediyor, mutlu ve huzurlu bir zaman dilimi geçiriyorsunuz. Sonra artık yeni bir şey kalmadığında sıkılmaya başlıyorsunuz. İçiniz daralmaya başlar, depresyon kapıya dayanır.

Vesselam biz aksiyon hastasıyız.

Dilerim acıtmayan aksiyonlar ile dolu bir yaşam geçirirsiniz.