Gözden kaçırmayın

Yüceer: Cumhuriyet kadın devrimidirYüceer: Cumhuriyet kadın devrimidir

Çalıştayın ilk oturumunda “Su Kaynakları Yönetimi” başlığı altında, bölgenin mevcut su durumu, su kaynaklarının korunması ve su geri kazanım uygulamaları üzerine kapsamlı sunumlar yapılırken, TESKİ Emlak ve İstimlak Dairesi Başkanı Erhan Koç, Tekirdağ’ın su kaynaklarının mevcut durumu ve Tekirdağ’da yapılan çalışmalar hakkında bilgiler paylaştı. TESKİ olarak bin 522 personel ile aktif 578 bin abone sayısıyla 1 milyon 167 bin 59 kişilik nüfusa hizmet ettiklerini söyleyen Koç, “5200 kilometre içme suyu hattı, 4087 kilometre kanalizasyon hattı, 333 kilometre yağmur suyu hattı olmak üzere yaklaşık 10 bin kilometre içme suyu altyapı hattını işletiyoruz. Biri derin deşarj olmak üzere 19 atık su arıtma tesisini, 10 adet de içme suyu arıtma tesisini işletiyor, burada arıtılmış olan suyu vatandaşlarımıza arz ediyoruz” dedi.

 

 

10 YILDA NÜFUS YÜZDE 28 ARTTI

Sunulan ana hizmetleri de anlatan Koç, “Tekirdağ çok hızlı nüfus artışının olduğu bir şehir. 2014’ten 2024 yılına geldiğimizde nüfusumuzun yaklaşık yüzde 28 arttığını görüyoruz. Özellikle Çerkezköy, Kapaklı, Çorlu gibi ilçelerin nüfusu her yıl ortalama yüzde 5 artıyor” dedi. Tekirdağ’ın 30 büyükşehir içerisinde yüzey suyu kullanımında sonlarda olduğunu söyleyen Koç, gölet ve barajların doluluk oranının düştüğüne dikkat çekti. 2023 yılında sisteme verdikleri suyun yaklaşık 93 milyon metreküp olduğunu kaydeden Koç, “Şehrimizin suyu sürekli takip ediliyor. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun verilerine göre şehrimizdeki su A kalitesinde olan açık yeşil içme suyu kategorisindedir” dedi.

EN BÜYÜK AFET KURAKLIK

Bölgede verimli su kullanımının son derece önemli olduğunu vurgulayan Koç, “Gerek sosyal etki, gerek ekonomiksel etki, gerekse can kaybı kriterlerine baktığımızda en büyük afetin kuraklık olduğunu görüyoruz. Son 2 aylık ve 3 aylık kuraklık haritasına baktığımızda bölgemizin kırmızı taramada olduğunu görüyoruz. Normalden az yağış alan bir dönemi yaşayınca da gerek çok az olan yüzeysel su kaynaklarımız,  gerekse yer aldı kaynaklarının beslenmesi noktasında sıkıntı yaşıyoruz” diye konuştu.

 

 

SU, 600 METRELERE KADAR İNDİ

Bölgemizde yer altı suyunun 600 metrelere kadar indiğini söyleyen Koç, “Şehrimiz su noktasında maalesef fakir. Suya ulaşım noktasında da çok maliyetli bir şehiriz. Ekim 2024 maliyetlerine baktığımızda suyumuzun 1 metreküp maliyeti 53,47, su ve atık su tarifemize baktığımızda 30,13. Yani suyumuzun her metreküpünde yüzde 43,65 maliyetin altında bir su arzı gerçekleştiriyoruz” dedi. Geçmiş yıllarda TESKİ Genel Müdürlüğü görevinde de bulunan İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürü Doç. Dr. Şafak Başa ise kentsel su yönetimi üzerine bir sunum gerçekleştirerek, su kaynaklarının etkin yönetiminin kentsel alanlardaki önemi üzerine durdu. Kentsel su yönetiminin en önemli sorununun iklim krizi olduğunu kaydeden Başa, “Ülkemiz iklim değişikliğinin yakıcı etkilerinden çok ağır bir şekilde etkileniyor. Kuraklık çok önemli bir sorun. Ani baskınlar çok önemli bir sorun. Bu sene sıcak hava rekorları kırdık. Bölgemize artık kar yağmıyor. Ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız” dedi.

TRAKYA’DA SU KAYNAKLARININ MEVCUT DURUMU VE PLANLANAN ÇALIŞMALAR

Devlet Su İşleri 11. Bölge Müdürlüğü Planlama Şube Müdürü İlker Alp de “Trakya’da su kaynaklarının mevcut durumu ve planlanan çalışmalar” başlıklı sunumunu yaptı. Alp’in sulama projelerini durumu, içme suyu potansiyeli, havza master plan çalışmaları, taşkın tehlike ve taşkın yayılım durumuyla ilgili yaptığı bilgilendirmenin ardından Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nde uzman olarak görev yapan Altunkaynak Çavuş ise ‘Türkiye’de Su Yönetimi Meriç-Ergene Havzası’ başlıklı sunumunu yaptı. Ülkemizde 25 tane nehir havzası olduğunu kaydeden Çavuş, “Ülkemizin suları kimi havzamızda fazla olabilir. Ama çoğu havzamızda da su açığı noktasında sıkıntılar var” dedi.

“SU KAYNAKLARINI DİJİTAL ORTAMA AKTARDIK”

Su Yönetimi Genel Müdürlüğü olarak ülkemizdeki su kaynaklarını dijital ortama aktardıklarını dile getiren Çavuş, “Biz su kaynaklarını kütleler bazında değerlendirerek çalışmalarımızı yürütüyoruz. Ülkemizde 2 bin 34 adet nehir su kütlemiz, bin 276 adet göl su kitlemiz, 166 adet geçiş suyu dediğimiz su kütlemiz, 66 adet de kıyı suyu kütlemiz bulunuyor. Kaynaklarımızı belirledikten sonra hidrolojik sınırlar içerisinde planlama çalışmaları yürütüyoruz. Bu çalışmaları yaparken asıl amacımız suyun havza bazında yönetilerek hem insan hem de suyun çevre sağlığını korunmasına yönelik çalışmalar yapıyoruz” diye konuştu. Meriç Ergene Havzası çalışmalarına da değinen Çavuş, “Meriç Ergene Havzamız 3 tane ülkenin topraklarına giren, yüzde 65’i Bulgaristan sınırlarında, yüzde 28’si Türkiye sınırlarında, yüzde 7’si de Yunanistan sınırlarında yer alıyor. Bölgemizde bu havza içerisinde yaklaşık 2 milyona yakın nüfus bulunuyor. 14 adet OSB, 3 bin 500’ün üzerinde sanayi tesisi bulunuyor. Bu havzanın yüzde 63’ünün kentsel açıdan hassas alan. Tarımsal ve kentsel açıdan su kaynaklarının baskı altında olduğunu söyleyebiliriz. Havzanın son 1 yıl içerisinde 168 milimetre eksik yağış aldığını görüyoruz. Havzanın yer aldığı illerin de şiddetli kuraklık yaşadığını söyleyebiliriz” dedi.

ERGENE KORUMA EYLEM PLANI ÇALIŞMALARINI ANLATTI

Ergene Koruma Eylem Planına da değinen Çavuş, “Ergene Nehri’ndeki kirlilik yeni bir konu değil. 90’lı yıllardan itibaren sanayileşmenin, kentleşmenin etkisiyle birlikte ciddi manada kirlenmeye başlıyor. 2011 yılında Ergene Havza Koruma Eylem Planı hazırlandı. Bu plan içerisinde 15 tane eylemimiz bulunmakta. Şimdiye kadar 11 tane eylem tamamlandı. 2 tanesi devam ediyor. Sürekli takip ettiğimiz de 2 tane eylem var. 2011 yılında yapılan bir izleme neticesinde suyun hiçbir maksatla kullanılamaz 4. Sınıf su kalitesinde olduğunu ölçtük. Bugün yaptığımız izlemelerde bu parametrelerin özellikle sulama suyu kalitesi dediğimiz sınıfa kadar düştüğünü söyleyebiliriz. Toplam maliyetimiz 66 milyar lira. Bunun büyük bir çoğunluğu Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü uhdesinde olan baraj ve gölet yatırımlarını içeriyor. Diğer önemli bir kısmı da yatırıma dönmüş çalışmalar. Bu plan kapsamında bu zamana kadar dere 395 kilometre dere ıslahı, 12 adet atık su arıtma tesisinin ileri biyolojik şekilde DSİ tarafından yapılarak belediyelere devri gerçekleştirildi. Özellikle Çorlu Çerkezköy bölgesinde yer alan sanayi tesisinin ıslah OSB altında toplanarak şu anda tüzel kişiliklerini kazandılar, 10 adet OSB bünyesinde faaliyet göstermeleri sağlandı. Ağaçlandırma çalışmaları, çevre düzeni planı çalışmaları ile birlikte yüzde 100 doluluk oranına ulaşmayan OSB’ler dışında yeni münferit tesislere izin verilmemesi gibi düzenlemeler yapıldı. Marmara Derin Deşarj sistemimiz hayata geçirildi. 5 adet OSB atık su arıtma tesisi işletmeye alındı. Katı atık düzenli depolama tesisleri gibi tesisler hayata geçirildi” dedi.

BİN 61 SANAYİ KUYUSUNA SAYAÇ TAKILDI

Yeraltı suyu konusunda yeni tahsise kapatılan kütlelerin olduğunu kaydeden Çavuş, “Mevcutta da tahsis yapılan kuyulara sayaç takılması işlemleri devam ediyor. Bin 61 adet sanayi kuyusuna, 247 içme suyu kuyusuna sayaç takıldı. 465 içme suyu kuyusuna da sayaç takılacak. Bu Ergene Havzası’nda yapılan bir çalışma. Bunu bütün Türkiye’ye yaymamız gerekiyor” diye konuştu. Çavuş, baraj ve gölet çalışmalarının tamamlanmasıyla bu plan çalışmasının büyük oranda tamamlanacağını söyledi.

 

 

“ÇOCUKLARIMIZIN VERİMLİLİK DERSİ ALMASI LAZIM”

Gebze Teknik Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Bülent Keskinler de çalıştayda yaptığı sunumda evsel ve endüstriyel atık suların geri kazanımı konusundaki çalışmaları paylaşırken, çevre dostu uygulamaların su kaynakları üzerindeki olumlu etkisine dikkat çekti. 40 yılı aşkın süredir su verimliliği ve kaynak verimliliği üzerinde çalıştığını söyleyen Keskinler, “Dünyanın 4’te 3’ü suyla kaplanıyor, niye biz su sıkıntısı çekiyoruz? Çünkü kullanılabilir su miktarı az. Türkiye olarak su fakiri ülkeler sınıfına gireceğiz, bu kesin. Peki bundan nasıl kurtulacağız? En önemli şey eğitimdir. 7-8 yaşındaki çocuklarımızın verimlilik dersi diye bir ders alması lazım. Enerji verimliliği, su verimliliği, kaynak verimliliği diye mutlaka çocuklarımızı hassas yetiştirmemiz lazım. Yoksa 500 kişi toplanıp bu konuda hassas olan insanların bunu tartışmasıyla bu ülkenin bu sorunlardan kurtulacağına ben inanmıyorum. Eğitim en önemli şey. Biz çocukken böyle bir eğitim alsaydık bu olaylara yaklaşımımız çok farklı olacaktı. Hayvan sevgisi, adalet duygusu, verimlilik gibi kavramlar aslında küçük yaşta öğretilmesi gereken şeyler” dedi.

“ARTIK TÜRKİYE’NİN DENİZLERİNDEN SU ÜRETMESİ GEREKİYOR”

“Artık Türkiye’nin denizlerinden su üretmesi gerektiğini kaydeden Keskinler,  “Yaklaşık 1 metreküp üretim için yatırım miktarı bin dolar civarında. Suyun maliyeti, 1 metreküp için size yaklaşık 1 dolar civarında olur. Denizden içme suyu veya proses suyu üretmek artık Türkiye’nin öncelikleri arasına girmelidir. Bunu özellikle su getirilmesi zor olan bölgelerde ve denize kıyısı olan bölgelerde artık bizim yapmamız lazım. İkinci konu da yeraltı su kaynakları bir ülkenin rezerv kaynağıdır. Ona dokunulmaması gerekiyor. Bizim başka kaynaklar bulmamız gerekiyor. Artık kaynak olarak özellikle Tekirdağ bölgesinin yüzeysel su kaynaklarına deniz suyunu ilave etmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“SULARIMIZ AZALIYOR DİYE BİR ŞEY YOK”

Trakya Üniversitesi akademisyenlerinden Prof. Dr. Belgin Elipek ise çevre ve su ilişkisini ele alırken, sürdürülebilir su yönetimi için çevresel bilincin önemini vurguladı. Su tüketiminin sadece içilen su olarak düşünülmemesi gerektiğini kaydeden Elipek, “Sifona her bastığınızda yaklaşık olarak 4 litre temiz suyu gönderiyorsunuz. 2 insanın bir günde sırf fizyolojik ihtiyaçları için kullanabileceği kalitede suyu biz sifonlardan döküyoruz. Dökmeyelim mi tabi ki dökelim ama özellikle AVM’lere gittiğimizde temiz bile olsa bir daha basıyoruz. Çünkü düşünmüyoruz. Dünyadaki tüm suları 20’şer litrelik damacanalara koyduğumuzda biz insanların kullanabileceği su miktarı 5 damacanadan yani 100 litre sudan alacağınız yarım çay kaşığı kadar. Su kıtlığının iki anlamı var. Birincisi kişi başına düşen suyun miktarındaki azlık. İkincisi ise tüketilemeyecek kötülükte su. Suyun bir döngüsü var. Buharlaşır, yoğunlaşır tekrar yağar. Siz bu sudan bir damlasını bile dünyadan yok edemezsiniz. O yüzden sularımız azalıyor diye bir şey yok. Su azalmaz ama suyun bulunduğu yer değişir. Bu su döngüsünde kendi kendini temizleyen çok güzel bir şey var. Atık yağlar, sıcak sular suyun yüzeyinde kalır ve suya atmosferden oksijen girmesini engellerler. Oksijen yoksa bakteri çalışmaz. Bakteri yoksa oksijen bir işe yaramaz. Taş ocakları suyu bulanık hale getirir, oksijen girmesini engeller” dedi.