Pankreas kanseri riskini artıran 5 etken

Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Güralp Onur Ceyhan, Kasım ayı Pankreas Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla pankreas kanseri riskini artıran; kişiye bağlı, çevresel ve genetik 5 etkeni anlattı, önemli uyarı

YAŞAM SAĞLIK 11.11.2021 16:49:00 0
Pankreas kanseri riskini artıran 5 etken

Geniş kitleler üzerinde yapılan çalışmalarda vücut kitle indeksi (VKİ) 30 ve üzeri olan kişilerde pankreas kanseri riskinin arttığının gösterildiğini belirten Prof. Dr. Güralp Onur Ceyhan, “Aşırı kilolu olunmasa da bel çevresi yağ dokusu artmış kişilerde de bu riskin benzer şekilde arttığı bilinmektedir. Tüm dünyada artan obezite oranına paralel olarak pankreas kanseri sıklığının da artacağı öngörülmektedir” dedi.

 

OBEZİTE (ŞİŞMANLIK)

 

Obezitenin pankreas kanseri ile ilişkisi doku düzeyinde inflamasyon, gen düzeyinde etki, yağ dokusu hücrelerinin salgıladığı maddelerin etkisi gibi farklı faktörlere bağlanmakla birlikte, mekanizmanın net bilinmediğini kaydeden Prof. Dr. Güralp Onur Ceyhan, “Bu nedenle kişilerin aşırı kilodan sakınması, sağlıklı beslenmeye dikkat edilmesi, günlük hayatta hareketsizliğin önüne geçilerek aktif hayat tarzının benimsenmesi,  ve obezite hastalarının tedavisi toplum sağlığı açısından da önem taşımaktadır” dedi.

 

DİYABET (ŞEKER HASTALIĞI)

 

Diyabetin hem pankreas kanseri risk faktörlerinden hem de hastalığın sonuçlarından biri olduğunu dile getiren Prof. Dr. Güralp Onur Ceyhan, “Uzun süreli diyabet pankreas kanseri riskini 1.5-2.5 kat arası artırmaktadır. Ancak 15-20 yıl kontrollü diyabeti olan hasta gruplarında pankreas kanserinde artış saptamayan bildiriler de bulunmaktadır. İleri yaşta yeni tanı konulmuş diyabet, pankreas kanseri habercisi olabilir. Bu grup hastalarda kan şekeri değerleri kanser tedavisi sonrası sıklıkla düzelmektedir” bilgisini verdi. 

 

SİGARA VE ALKOL

 

Sigara kullanımının pankreas kanseri için bilinen en önemli risk faktörlerinden olduğunu dile getiren Prof. Dr. Güralp Onur Ceyhan, “Sigara kullanımı ile hastalık riski yaklaşık iki kat artmakta, sigaranın bırakılması ile bu risk sigara içmeyen kişilere göre azalarak 1.2 kata kadar düşmektedir. Toplum olarak sigara içme oranının azaldığı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde sigaraya bağlı pankreas kanseri sıklığı azalmıştır. Alkol kullanımı ile pankreas kanseri ilişkisi net ortaya konulmamıştır. Bazı çalışmalarda; yoğun alkol tüketen kişilerde hastalık oranının arttığı saptanırken, bazı çalışmalarda herhangi bir ilişki kurulamamıştır. Bununla birlikte yoğun alkol tüketimi pankreatit denilen pankreas iltihabı için ana risk faktörlerindendir ve pankreatitin pankreas kanseri ile ilişkisi bulunmaktadır” dedi.

 

GENETİK YATKINLIK 

 

Hem benzer çevresel faktörler hem aynı genetik havuz paylaşıldığı için bazı ailelerde pankreas kanseri kümeleşmesinin görüldüğünü belirten Prof. Dr. Güralp Onur Ceyhan, “Genetik araştırma konusundaki tüm ilerlemelere rağmen henüz ailevi pankreas kanseri konusu net açıklanabilmiş değildir. Tüm pankreas kanserlerinin yaklaşık yüzde 4-5’lik kısmını oluşturan bu grupta belirlenecek genetik belirteçler ile gelecekte bu ailelerde tarama yapmak mümkün olacaktır” ifadelerini kullandı.

 

BESLENME ALIŞKANLIKLARI

 

Prof. Dr. Güralp Onur Ceyhan “Bilimsel bazı çalışmalar; işlenmiş et, doymuş yağ asitleri ve şekerli içeceklerden zengin Batı tipi beslenmenin pankreas kanseri riskini artırdığını göstermektedir. Batı tipi beslenmenin obeziteye yol açarak pankreas kanseri riskini etkilediği de öne sürülmektedir. Her şekilde sağlıklı beslenme alışkanlıklarının koruyucu olduğu akılda tutulmalıdır” bilgisini verdi.

 

TEDAVİDE YENİ GELİŞMELER UMUT VERİYOR!

 

Pankreas kanserinin tedavisinin hastanın genel durumuna, hastalığın evresine ve kanserin yerleşimine göre belirlendiğini belirten Prof. Dr. Mert Erkan, “Esas amaç; mümkünse kanseri tamamen yok etmek, mümkün değilse kontrol altında tutmaktır. Özellikle son yıllarda kemoterapi başarısının artması, cerrahi olarak pankreas tümörlerinin çıkarılma oranını da artırıyor. Daha önceden cerrahi şansının mümkün olmadığı, pankreas etrafı ana damarsal yapıların tümörden etkilendiği bir grup hastada önce kemoterapi uygulanıyor ve kemoterapinin yanıt verdiği hastalarda ise cerrahi uygulanabiliyor. Benzer şekilde gerek ameliyat öncesi gerek ameliyat sonrası dönemde, farklı kemoterapi ya da radyoterapi protokolleri ile uygun hastalarda çok daha uzun sağkalım sonuçları elde ediliyor. Bu derece kompleks bir hastalıkta, farklı tedavi seçeneklerinden o hastaya en uygun olanını seçebilmek için multidisipliner çalışmanın önemi çok büyük. Farklı branşlardaki uzmanların bir araya gelerek, hastanın tedavisi konusunda kararı ortak vermesi, tedavi başarısını artıran önemli bir etken. Böyle bir multidisipliner merkezde iyileşmeye yönelik tedavilerin uygun olmadığı hasta veya hastalık durumunda ise hastanın gıda alımının sağlanması, sarılığının giderilmesi, ağrı kontrolünün sağlanması gibi genel hayat kalitesini artırmaya yönelik tedaviler uygulanabilmektedir” dedi.

 

Haber / Erdal AYDIN