Meme kanseri tedavisinde stres, öfke ve üzüntüden uzak durulmalı

Araştırma sonuçları, son bir yılda 18 bin kadına meme kanseri teşhisi konduğunu ve durumun önemini gösteriyor. Beden ve ruh sağlığının birbirinden bağımsız düşünülemeyeceğini belirten uz

YAŞAM SAĞLIK 15.10.2021 15:33:00 0
Meme kanseri tedavisinde stres, öfke ve üzüntüden uzak durulmalı

Meme kanseri teşhisi konan bireylerin psikolojisi evrelerine değinen Uzman Klinik Psikolog İremnur Balandı, ailelerine hastanın psikolojik iyi oluşunu sağlayacak tavsiyelerde bulundu.

 

İLK OLARAK BEDEN SAĞLIĞI AKLA GELİYOR

 

Sağlık denilince ilk olarak beden sağlığının akla geldiğini belirten Balandı, “Bedenimizde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda belirtilerin fizyolojik olarak kısa zamanda ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Gerek somut belirtilerinin olması gerekse de tanısının daha kısa sürede konulması nedeniyle beden sağlığı konusunda toplum olarak çok daha bilinçli olduğumuzu söyleyebiliriz. Pek ya ruh sağlığımız?  İnsan sadece bedeninden ibaret değildir. Ruhu ve zihni ile bir bütündür. Tam da bu sebeple ruh ve beden sağlığı birbirinden bağımsız düşünülemez ve birinde yaşanılan herhangi bir sıkıntı diğerini de etkiliyor” dedi.

 

PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK ÇOK ÖNEMLİ 

 

Balandı, meme kanserinin ülkemizde kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu ifade ederek “Son bir yılda 18 bin kadına meme kanseri teşhisi konulduğuna ilişkin araştırmalar, durumun önemini ortaya koyuyor. Meme kanseri her ne kadar fizyolojik kökenli bir rahatsızlık olarak değerlendirilse de, meme kanserine yakalanma riskini azaltmak ve meme kanseri tedavisinden olumlu sonuç alabilmek için psikolojik sağlamlığın da olabildiğince iyi olması gerekiyor. Çünkü üzüntü, öfke gibi duygular kişide stresi arttırarak zaman içerisinde kişinin bedeninde de birtakım sağlık sorunlarına sebep olabiliyor” dedi.

 

STRESTEN UZAK DURMAK ÖNEMLİ

 

Meme kanseri tedavisinde stresten uzak durmanın, üzüntü ve öfke gibi duygularla başa çıkabilmenin son derece önemli olduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog İremnur Balandı, hem hastaya hem de hasta yakınlarına moral ve motivasyon için sorumluluk düştüğünü, kanser tanısı konulduktan sonra kişinin hastalığı kabul etmeden önce 5 farklı evreden geçtiğini belirterek bunları inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme olarak sıraladı. İlk evrede hastanın henüz hastalığın farkında olmadığını ve şaşkınlık içerisinde olduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog İremnur Balandı, “Öfke evresinde kişi hastalığa ilişkin oldukça şiddetli bir isyan dönemindedir. ‘Başkası değil, neden ben?’ şeklinde sitemkâr söz ve düşünceler ön planda olur. Üçüncü evre olan pazarlık evresinde hasta, kısmen de olsa hastalığına ilişkin farkındalık kazanmış olur ve kansere yakalanmasına ilişkin sebepler ortaya çıkarır. Bu aşamada kişinin kendisiyle ilgili bir kayıp yaşadığını düşünmesinden dolayı, hastanın yas sürecine benzer bir süreç yaşadığı söylenilebilir. Dördüncü evrede kişi değişen yaşam düzeniyle birlikte ümitsizliğe kapılır. Tedavi süreci başladığı için, hastaneye gelmesi ve muayene olması bile onun ruh halini tetikler. Çünkü artık inkâr süreci bitmiştir. Sıra yüzleşmededir. Son olarak kabullenme evresi başlar. Hasta artık üzüntü ve kızgınlık duygularını yatıştırmış ve hastalığına ilişkin tam anlamıyla farkındalık kazanmıştır. Hasta kabullenmeyi yenilgi olarak görmediği noktada tedavi ve iyileşme süreci de başlamış olur” dedi.

 

TEDAVİSİNDE DESTEKLEYİCİ ETKEN OLACAK

 

Meme kanseri tanısı konan kişi kadar ailesinin de bu durumdan etkilendiğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog İremnur Balandı, “Hastalığın getirdiği sonuçlar, kayıp yaşama korkusu, kanserin seyri ailede krize sebep olabiliyor. Bu durumda duyguların direkt olarak ifade edilmesi, iletişim kurmak ve iş birliği yapmak tedaviye destekleyici bir etken olacaktır. Fakat hastalığa ilişkin konuşmaktan kaçınmak, yok saymak ve duyguların bastırılması, hastalığının getirdiği yabancılaşma ve uzaklaşma dürtüleri çatışmaya davetiye çıkaracak ve hastanın ailesiyle arasının açılmasına neden olacaktır” diye konuştu. Ailede paylaşımın artmasının, tüm aile bireylerinin bu süreçte yalnız hissetmesinin önüne geçerek psikolojik iyi oluşlarını destekleyeceğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog İremnur Balandı, “Açık ve samimi iletişim kurmak, ortak faaliyetlerde bulunmak, hastalığa ilişkin hazır hissedildiğinde konuşabiliyor olmak, hasta yakınlarının da kendi duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını bastırmadan karşı tarafa ifade edebiliyor olmaları bu sürecin herkes için daha sağlıklı atlatılabilmesine olanak tanıyacaktır” dedi.

 

Haber / Menşure KARDEŞ