Trakya'nın yer altı suları S.O.S veriyor!

Ciddi bir su sıkıntısı tehdidi ile karşı karşıya olan Trakya Bölgesi'nde yer altı sularının yüzde 85'inin tükendiğini kaydeden Prof. Dr. Tecer, " En son incelediğimiz rakamlara göre bu bölgedeki y

GÜNDEM 2.08.2021 18:00:00 0
Trakya

Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, Trakya’daki yer altı sularının yüzde 85’inin tükendiğini kaydetti.

 

“ÇOK ZAYIF BİR İHTİMAL”

 

Bahar mevsiminde Trakya'nın mevsim normalleri kapsamında yağış aldığını ve barajların da istenilen seviyeye çıktığını belirten Tecer, "Ancak yağan yağmurun yer altı sularına direkt olarak geçtiğini söylememiz mümkün değil. Bir kısmı buharlaşıyor, bir kısmı akışa geçiyor. Geri kalan kısmı yer altı sularının seviyesini beslemeye başlıyor ki aşağı yukarı hidrolojiye bağlı olarak değişir ama yüzde 10-12 civarında bir yer altı suyuna geçişten bahsedebiliriz. Ama şimdi bu yağışların oluşması güzel bir şey, yer altı suyu seviyelerinin alarma seviyesinden kurtulacağı anlamına gelmez. Çünkü biz burada biliyoruz ki bu bölgede Ergene Havzası'nda özellikle hem tarımsal sulama hem de endüstriyel kullanım, bir de evsel kullanım olmak üzere sınıflandırdığımız zaman beslenim oranlarından daha çok kullanım oranları var. En son rakamlara göre 1,26 seviyesindedir. Bu ne demek? Bir, birim yer altı suyu beslenimi varsa bunun yüzde 25 daha fazlası, 1,26 kadarı yer altı suyu kuyularından çekilerek kullanılıyor demektir” dedi.  

 

“DEVLET SU İŞLERİ'NİN RAPORLARINDAN ANLAYABİLİYORUZ”

 

Trakya’da yer altı sularının her geçen gün tükendiğini belirten Prof. Dr. Tecer, "En son incelediğimiz rakamlara göre bu bölgedeki yer altı su seviyelerinin, su miktarının yüzde 80-85'inin tükendiğini, yüzde 85 azaldığını biliyoruz. 30-40 metre derinliklerden yer altı suyu çıkar iken bugün kuyularda 300-400 metre derinliklere kadar inmeniz gerekiyor. Dolayısıyla burada tahsisli yer altı suyu rezervlerinin 80-85, bölgelere göre değişiyor. Çünkü havza olarak konuştuğumuz zaman yüzde 85'inin tükendiğini görüyoruz. Bunu Devlet Su İşleri'nin raporlarından da anlayabiliyoruz. Buradaki sorun beslenme miktarından daha fazla kullanım miktarının olması. Bunun önüne geçilmediği sürece tabi ki yağan yağmurlar yer altı sularını ve yüzeysel suları besleyecekler, besliyorlar, bu doğanın kendi hidrolik çevrimi. Ama beslenme miktarından daha fazla bir kullanma miktarı varsa, beslenmeyle yer altı suyu seviyelerini artırmanız mümkün olmayacak demektir" ifadelerini kullandı.

 

 

'GERİ KAZANIM SİSTEMLERİ VAR'

 

Prof. Dr. Tecer, “Fabrikaların atık sularını tekrar değerlendirmeleri mümkün. Bunun için sistemleri var. Atık suların arıtımı ve geri kazanılmasıyla alakalı günümüz teknolojileri mümkün. Bunlardan bir tanesini biz üniversite olarak da geliştirdik, uygulaması var. Daha konvensiyonel sistemlere göre daha fizibil ve daha etkin sonuç alabiliyoruz. Ama sadece bununla sınırlı değil. Membran sistemler, ileri biyolojik arıtmadan çıkan suların tekrar kazanılmasına yönelik sistemler var. Yatırım ve işletme maliyeti açısından biraz pahalı gibi gözüküyor olmakla birlikte bunun alternatif maliyetini düşürmemiz lazım. Yani suların tükenmesi, yer altı suyu seviyelerinin çok daha derinlere inmesi, buradan su temin edilmesi, atıkların arıtılması, bu atık suların çevreye verdiği zararı da düşündüğümüz zaman atık su geri kazanım tesislerinin maliyetiyle alternatif maliyetleri kıyaslamamız lazım. Buna göre bakmamız lazım” dedi.

 

“YILLARIN BİRİKTİRDİĞİ BİR ÇEVRE SORUNU”

 

“Bir zihniyet değişimine ihtiyaç var” diyen Tecer, “Burada yaşayan her birey ve faaliyet gösteren firmaların sahibinden yetkilisine kadar herkesin çevreden kazandıklarımızla çevreyi tahrip etmememiz gerektiği yönünde bir zihniyet değişimine ihtiyaç var. Yani parayı kazanabiliriz, burada yiyip içebiliriz, yaşamımızı sürdürebiliriz ama doğayla dengeli bir yaşam kurma üzerine bir zihniyet dönüşümü gerçekleştirmezsek bugünü kurtarırız. Yarın, 10 yıl sonra, 20 yıl sonra evlatlarımıza bırakacağımız bu vatan topraklarında çok daha telafisi olmayan çevre sorunlarıyla, çevre felaketleriyle karşı karşıya geliriz ki bugün Marmara'da yaşadığımız müsilaj sorunu aslında yılların biriktirdiği bir çevre sorunudur. Buna böyle bakmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

 

Haber / Buse SERİN