Tarih, Doğa ve Deniz, hepsi bir arada 'İĞNEADA'

Bu sayımızda da Trakya'nın tarih ve doğa güzelliklerine sahip muhteşem görselliğe sahip Kırklareli'nin Demirköy ilçesine bağlı İğneada beldesini tanıtıyoruz.

KÜLTÜR SANAT 20.05.2015 17:04:00 0
Tarih, Doğa ve Deniz, hepsi bir arada

Trakya’ya yaklaşık 1 milyon yıl önce geldiği tahmin edilen ilk insanlar bu bölgedeki mağaralarda yaşamışlardır. Tunç Çağı ve Demir Çağı olarak bilinen dönemlerde kalıcı konutlar inşa edilememiş ve yerleşik düzene geçilememiştir. Traklar M.Ö. 2000 yılında, Orta Asya’dan başlayan büyük kavimler göçü ile kuzeyden gelen çok büyük bir kavimdir. İsimlerini vermiş oldukları Trakya’ya geldiklerinde göçebe hayatın bırakmış, toprağa çaktıkları kazıkların aralarını çitlerle örerek ve üzerini çamurla sıvayarak inşa ettikleri evlerle yerleşik düzene geçmişlerdir. Trakların bir boyu olan Thyn’ler , Thynias’ı yani İğneada’yı kurmuşlardır. M.Ö. 6. ve 7.yüzyılda ise İğneada’da, ticarette ve sanatta etkin bir konuma sahip olan İyonlular yaşamışlardır. Bu dönemde İyonyalılar Karadeniz’de 90 tane koloni kurmuşlardır. Tarihsel kaynaklar, daha sonraki çağlarda yerleşimlerin Kırklareli, Vize, Pınarhisar, Lüleburgaz,Babaeski ve Pehlivanköy gibi doğal yollar üzerinde ve Midye (Kıyıköy) ile İğneada gibi deniz kıyılarında görüldüğünü belirtmektedir.

İĞNEADA 1362-1363 YILLARI ARASINDA OSMANLI TOPRAKLARINA KATILMIŞ

Coğrafyacı Strabon, “Geographica” adlı eserinde, Apollonia (Sozopol) ile Salmydessos (Midye) arasında kalan bir bölgede Thynoi, Thynos veya Thynlarin yaşadığını ve bölgeye “Thyna” denildiğini belirtmektedir. Eski Yunanlılar bu bölgede yaşayan bütün kavimlere “Thrac” (Trak) ve bu yerlere de “Thrace” demişler, Romalılar ise bu bölge için “Thracia” (Trakya) ismini kullanmışlardır. İğneada körfezinde tarih öncesi ve yakın çağlara ait birçok batık geminin olduğu bilinmektedir. Bu batıklarda yapılan araştırmalarda çok sayıda amfora, pipo ve seramik eşyaya rastlanmaktadır. Ayrıca I. Dünya Savaşı döneminden kalma batıklarda vardır. M.Ö. 476’da Attik-Delos (Atina Konfederasyonu) deniz birliği, Trakya kıyılarındaki kentleri alınca bu kıyılar da bir dönem Atina yönetimi altına girmiştir. Bu topraklar daha sonra Roma İmparatorluğu’na katılmıştır ( M.Ö. 74). İğneada, 1362 ile 1363 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu tarafından alınmış ama 1440’lı yıllarda Yıldırım Beyazıt’ın oğulları arasındaki taht kavgalarında Sırp, Bulgar ve Bizanslılarca geri alınmıştır.

OSMANLI PADİŞAHLARI,VEZİRLERİ VE PAŞALARI AVLANMAK İÇİN İĞNEADA’YA SIK GELİRDİ

İğneada’nın Osmanlı topraklarına kesin olarak katılması ise İstanbul’un fethinden bir yıl önce yani 1452 yılının Şubat ayında gerçekleşmiştir. Osmanlı padişahlarının, vezirlerinin ve paşalarının sık sık yaban hayvanlarının bolluğu ile ünlü İğneada’ya gelerek avlandıkları bilinmektedir. Evliya Çelebi, 1662 senesinde Alaman Diyar-ı Gazasına ve Macar Kızıl Elmasına giderken bu kıyılardan geçtiğini yazmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu bölgeden; “1452 tarihinde Fatihinde Gazilerinden İne adlı gazi fethetmiştir. Karadeniz’de bundan başka ada yoktur. Her tarafı bine ve limandır. Harap bir küçük kalesi vardır. İçinde oduncu Rumlar oturur.”diye bahsetmektedir.

1700-1800’LÜ YILLARA AİT ÇİFTÇİLERİN İZLERİNE RASTLANIYOR

İğneada’nın nüfusunu oluşturan toplulukların, ormanların içindeki çiftliklerde yaşadıkları bilinmektedir. Bölgede 1700 ve 1800’lü yıllarda ormanların içinde kurulmuş, çoğunlukla hayvancılık ve ziraat yapılan, Bulgarların ve Rumların yaşadığı çiftliklerin izlerine rastlanmaktadır. Longoz, Kara Hasan, Aptos, Dimitri, Sarraf, ve Pedina Çiftlikleri bu çiftliklerden bazılarıdır. İğneada ilk olarak, 1990’lü yılların başında, bugün çarşı olarak bilinen İskele Mevkii’nde kurulmuştur. Günümüzde bölgedeki ilk mimariden örnekler görebilmek mümkündür. Bölgenin ilk sakinleri, at arabası tamirciliği, nalbantlık, kalaycılık, kara tuğla(Çingene tuğlası) imalatçılığı, kerpiççilik, sepetçilik ve torlukçuluk (odun kömürü üretimi) gibi mesleklerle uğraşmışlardır.

İĞNEADA 1972 YILINDA BELDE OLDU

İğneadalılar, Sevr Anlaşmasıyla İğneada ve çevresinin Yunanistan’a bırakılmak istenmesi üzerine zor günler geçirmişler, fakat Lozan Barış Anlaşmasıyla bu topraklar milli sınırlarımız içinde kalmaya devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde nüfusu artan İğneada 1972 yılında belde ilan edilmiştir. 2014 yılında   yapılan adrese dayalı nüfus sayımına göre 2220 olan belde nüfusu yaz aylarında turizmin etkisiyle 20.000 kişiyi  geçmektedir. Günümüzde yöre insanının geçim kaynağını, orman işçiliği, balıkçılık, turizm, hayvancılık ve tarım oluşturmaktadır.

AVRUPA’DA EŞİ EMSALİ OLMAYAN ORMANLARA SAHİPTİR

İğneada, Kırklareli ilinin Demirköy İlçesine bağlı  şirin bir sahil beldesidir. İstanbul’a 260 km, Kırklareli’ne 97 km ve Edirne’ye 165 km uzaklıkta olan İğneada’nın denizi, gölleri, subasar ormanları, tarihi ve kültürüyle bir cazibe merkezidir. İğneada, coğrafi yalıtılmışlığı sayesinde bugüne kadar çok fazla bozulmadan korunabilmiş önemli bir doğal alana ev sahipliği yapmaktadır. Bir ekosistemler zinciri olan İğneada’da, subasar ormanlar ve yaprağını döken orman ekosistemleri, tatlı ve tuzlu su gölleri, kıyı kumulları, tatlı ve hafif tuzlu bataklıklar bir arada bulunmaktadır. Türkiye’de subasar özelliğe sahip alüvyal karakterdeki birkaç ormanlık alandan biri olan İğneada Longoz Ormanları, Avrupa’da da nadir bulunan bir ekosistemdir. Kıyıda yer alan kumullar, barındırdığı endemik bitki türleriyle İğneada’nın önemini daha da artırır. Batı Palearktiğin önemli kuş göç yolları üzerinde de bulunan bölge, gölleri, sazlık ve sulak alanları ile göçmen kuşlar için yaşamsal bir konaklama alanıdır.

İĞNEADA ORMANLARI MİLLİ PARK

Dar bir alanda, birbirinden farklı ve yüksek koruma değerine sahip ekosistemlerin iç içe bulunması, bölgeyi yalnızca Avrupa ölçeğinde değil dünya ölçeğinde de önemli hale getirmektedir. Bölge dünyanın korunması gereken doğa miraslarından biri olarak değerlendirilmektedir. 13.11.2007 tarihli 26699 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2007/12759 nolu  karar ile Milli Park ilan edilmiştir.

Hazırlayan/Seyit SÜREN