Trakya'daki il, ilçe ve beldelerimizi tanıyalım...

Lüleburgaz -2

KÜLTÜR SANAT 19.03.2015 18:38:00 0
Trakya

Lüleburgaz tarihte ilk kez karşımıza Arcadiapolis olarak çıkıtı.  Arcadiapolis polis, kent demek. Arcadiapolis de bu anlamda Arcadia kenti anlamına geliyor. İsmin hikayesi MS. 4. yüzyıl sonlarına  kadar uzanıyor.

LÜLEBURGAZ RAMA DÖNEMİ BOYUNCA İSTANBUL VE ROMA’YI BİR BİRİNE BAĞLAYAN YOL ÜZERİNDE ÖNEMLİ KENTTİ

Lise tarih derslerinden herkesin malumu olduğu üzere 395 yılında, 1. Teodosius diye anılan Roma İmparatoru, imparatorluğu kesin olarak ikiye bölme ve onu iki oğlu arasında paylaştırma kararı alıyor. Buna göre iki oğuldan biri Honorius Batı’nın hükümdarı, kardeşi Arcadius da Doğu’nun imparatoru oluyor. Böylece atası Hadrianus’un üç yüz yıl önce günümüzde Edirne’ye dönüşen, o zamanlar Hadrianopolis diye adlandırılan kentin ardından ikinci imparatorluk kenti kurulmuş oluyor.

Arcadiapolis, yani Lüleburgaz, tüm Roma dönemi boyunca imparatorluğun iki büyük kenti İstanbul ve Roma’yı birbirine bağlayan yol üzerindeki mükemmel konumu sayesinde zenginleşiyor. Otoyoldan ayrılıp kente girdiğinizde büyük bir tarihten gelen bu soyluluğu adeta kentin havasından kokluyorsunuz.

KENT MERKEZİ SOKULLU KÜLLİYESİNİN BULUNDUĞU YERDİ

Lüleburgaz’ın tam merkezi bir 16. yüzyıl yapısı olan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi'nin de bulunduğu yer. Külliye deyip geçmeyin öyle; burası tahminen Trakya’nın en önemli yapı grubu ve aynen 16. yüzyıl klasik Osmanlı külliye mimarisi geleneğinde görüldüğü gibi imaret, kervansaray, ilkokul, çeşme, çok güzel bir arasta, yani çarşıyı barındırıyor. Aslında benim söz konusu külliyenin adını duymam bundan 5 yıl önce İstanbul’da, Tophane’de açılmış bir sergiye dayanmakta. Serginin adı "Mimar Sinan istanbul’da Palladio’yu ağırlıyor" idi. Mimar Sinan’ın hayatındaki bu önemli kişi ve onun bizim büyük mimarımız ile olan ilişkisi hakkında yazacağım yazıyı başka  bir zamana bırakarak o sergide ilk kez Mimar Sinan’ın bu eseri ile çağdaşı ünlü Rönesans mimarı Andrea Palladio’nun Venedik’te inşa etmiş olduğu yapıların bazılarının benzerliğine dikkat çekildiğini hatırlatmak isterim. Nereden nereye? İtalyan rönesansından Lüleburgaz’a etkileşim.

Şehirde meydanlar oldukça büyük bir önem taşıyor

Osmanlı bizim tersimize kentlerde meydan açmayı, insanların huzur bulacağı meydan ve parklar oluşturmayı çok  önemsemiş. Ne dersiniz, yoksa başkalarının torunları mıyız da kendimizi Osmanlı torunu diye kandırıyoruz? Diye de insan düşünmüyor değiliz.Oldukça geniş meydanları olan şehirde hızlı nüfus artışı ile yapılanmanında oldukça fazla olması dolayısıyla geniş alanlarında yetersi kaldığı ve yeni alanların açıldığı görülmektedir.

KOKEREÇİYLEDE MEŞHUR BİR KENT

Lüleburgaz tam bir Avrupa kenti olmasına rağmen her kesim insanın yaşadığı ve her kesime hitap eden alışveriş yerlerininde olması dikkat çekiyor.özellikle kent merkezinde gezerken yada canınız kokereçmi çekti,seyyar kokereçciler çoğunlukta ve yemeğede doyum olmuyor doğrusu.Birde Lüleburgaz’ın köfteside meşhurdur. Doğal beslenen dana etinden yapılan köftesi ızgarada kor ateşinde pişirilerek servis ediliyor.Tadınada doyum olmuyor.Ayrıca bir tarım  ve hayvancılık kenti olması nedeniylede yoğurduda çok nefis ve doğal.insanın yedikçe yiyesi, geliyor.Ayrıca Lüleburgazı’ın yöresel yemekleride oldukça zengin bir mutfağa sahiptir.Kış aylarında ise boza çok yaygındır.kentin belirli caddelerinde bozahaneler bulunmaktadır.Kentte ayrıca bir çok alışveriş merkezlerinin yanı sıra Sebze Halide bulunmaktadır.Yurdun her tarafına otobüs seferleri mevcuttur.Lüleburgaz ayni zamanda bir çok ünlü isim yetiştiren kentlerimizden olup,bir zamanlar Lüleburgazspor’un  Beşiktaş’ı Türkiye Kupasında elemesiylede kentin ismi tüm avrupada bile yankı uyandıran kent oldu.

Hazırlayan / Seyit SÜREN